28 Ağustos 2010 Cumartesi
Tekerrür Etmeyen Tarih İstiyoruz!
Sezonu açmamızın üzerinden 2 ay geçti. Young Boys'a elenerek Şampiyonlar Ligi'ne, PAOK'a elenerek Avrupa Ligi'ne başlamadan veda ettik. Önümüzde sadece yerel hedefler kaldı. Halbuki Fenerbahçe Dergisi'nin Temmuz sayısının kapağını "Şimdi Kocaman Hedeflerimiz Var" söylemiyle süsleyecek kadar emindik teknik direktör değişikliğinin bu sefer takıma seviye atlatacağından. Yönetimin özgüveni de şüphesiz camiadan geliyordu. Fenerbahçe taraftarının resmi sitesi antu.com'da ayrı ayrı anketlerde Daum'un kovulması ve Aykut'un teknik direktör olması için %70 gibi görülmemiş bir destek vardı.
"Aynı şeyi tekrar tekrar yapıp farklı sonuçlar beklemek"
Unutkanlık ve sabırsızlığı, Türkiye'nin bir kopyası olan Fenerbahçe camiasının en büyük hastalıkları olarak tanımlarsak hata etmiş olmayız sanırım. Albert Einstein'ın, "Delilik aynı şeyi tekrar tekrar yapıp farklı sonuçlar beklemektir." sözü de sanki bu hastalıklardan kurtulamayan bizler için söylenmiş gibi. Zira son 10-15 yılda takım dibe vurmadığı sürece teknik direktör değişikliğinin kısa vadede takıma sınıf atlattığına dair tek bir örnek yok. Aykut Kocaman her ne kadar 1 yıl boyunca takımla birlikte olsa da bu değişimin sancılı olacağı "değişim" söylemine yapılan vurgudan belliydi. 15 yıldır olanları bile bile camianın beklentisini düşürecek, takımın ve Aykut Kocaman'ın üzerindeki baskıyı azaltacak söylemler yerine bizzat Aykut Kocaman ve yönetim tarafından yapılan iddialı açıklamaların ardından bugünkü durumun hiçbir savunması da olmuyor haliyle.
Sabır
Hedeflerden birer birer sapınca geriye tutunacak tek dal kalıyor o da sabır. Aksi halde taraftarından futbolcusuna, yönetiminden teknik direktörüne kadar giydirmeden rahatlamaz bu bünye. Zira suç bulunamayacak hiçbir hücre yok camia içinde. Ancak o da yıkımdan başka hiçbir şeye yaramıyor. Peki biz Fenerbahçe'nin Teknik Direktörü olan Aykut Kocaman'a her şartta destek verip sabredebilecek miyiz? Zamanı geri alma şansımız olmadığına göre şimdi Aykut Kocaman'a sıkıca tutunmanın zamanıdır. Ancak o sınavı geçmenin önündeki en büyük engel de yine unutkanlık. Bir yandan teknik direktör istikrarı için bu kulüpte yeterince gayret sarfedilmediğini; Löw'e, Daum'a, Zico'ya haksızlık yapıldığını, Aziz Yıldırım'ın teknik direktör değirmeni bir Fenerbahçe yaratmasını eleştirirken diğer taraftan hemen Aykut'u gönderelim demek büyük bir çelişkidir. Yüzde 70 güven oyuyla göreve başlayan Aykut Kocaman için bu tarz söylemler yükselecekse bu en başta camianın ipiyle kuyuya inilmeyeceğinin delili olur. Bu nedenle Aykut'a sahip çıkması gerekenlerin başında taraftar geliyor. Benzer şekilde teknik direktörün görev süresini doldurmasına müsaade etmediği için eleştirilen yönetimin iki yıl daha görev süresi bulunduğu halde istifaya davet edilmesi de ayrı bir çelişkidir. Bütün bu çelişkili söylemler kafaların ne kadar karışık olduğunu gösteriyor. Bu kafa karışıklığının altında da medyanın güdümündeki camianın etkisiyle verilen birbirinden tutarsız kararlar yatıyor.
Lige Dönüş
PAOK maçı artık geçmişte kaldı. Önümüzde şampiyonluğun yürüye yürüye kazanılmadığı örneklerle tespit edilmiş Türkiye Süper Lig'i var. Bu sarsıcı sezon başlangıcının yarattığı yıkımı bir kenara bırakırsak, Young Boys ve PAOK gibi takımlara diş geçirememiş bir takım olarak artık hiçbir rakibimizi küçümseyecek halimiz yok. Bunun da ligde başarılı olmamıza faydası dokunabilir. Ayrıca alternatif sıkıntısı yaşanan kadromuzun yoğun maç temposu içerisinde kırılgan bir yapıya bürünmesi en büyük korkularımızdan biriydi. Geçen sezon Şubat ayındaki maç trafiğinde verilen kayıplar nedeniyle şampiyonluğun kaçtığını, Daum'un gönderildiğini ve hatta bugün Avrupa'ya henüz Ağustos ayında havlu attığımızı söyleyebiliriz. Böyle kırılgan bir yapılanma için de Türkiye Ligi yeterince ciddi bir hedeftir. Daha sezon başında yoğun maç programı nedeniyle Gökhan, Emre ve Volkan gibi alternatifsiz oyuncularda baş gösteren sakatlıklar bile henüz futbolunu oturtamayan takımımızın birden çok kulvarda mücadele etmek için hazırlıklı olmadığını gösteriyor.
Takım oyununun oturması için bir süre daha bekleyeceğiz. Şimdiye kadar kaybettiğimiz herşey temelde bu sürecin sonucu. Sorunları oyuncu performanslarına indirgemek, atılamayan veya yenilen gollerin faturasını bir veya birkaç futbolcuya yüklemek bence yanlış. Gerek Trabzonspor gerekse de PAOK maçlarında yenilen goller sorunun takım savunmasında olduğunu adeta bağırıyor. Takım savunmasını öne çıkartmaya çalışırken bu riskleri de en aza indirmek Aykut Kocaman'ın işi. Aykut Kocaman'ın ihtiyacı da zaman. Bunun dışında maç ile ilgili yazacak fazla birşey yok. Emre'nin attığı şık golle öne geçtik, farkı arttıramayınca artan tedirginlik ve yorgunlukla tempo düşürdük. Takım savunmasındaki bir zaaf neticesinde kalemizde golü gördük. Kalan 15 dakika fiziksel açıdan da yeterli düzeyde olmayan bir takımın 2 gol bulması için çok kısa bir süre. Bu nedenle de Avrupa'ya havlu attık. Şimdi Manisaspor maçı takımın özgüveni için önemli. Zira sezon başından beri elle tutulur galibiyetimiz yok, takım kaybetmeyi alışkanlık haline getirmeden bu gidişatı tersine çevirmek zorundayız.
"Aynı şeyi tekrar tekrar yapıp farklı sonuçlar beklemek"
Unutkanlık ve sabırsızlığı, Türkiye'nin bir kopyası olan Fenerbahçe camiasının en büyük hastalıkları olarak tanımlarsak hata etmiş olmayız sanırım. Albert Einstein'ın, "Delilik aynı şeyi tekrar tekrar yapıp farklı sonuçlar beklemektir." sözü de sanki bu hastalıklardan kurtulamayan bizler için söylenmiş gibi. Zira son 10-15 yılda takım dibe vurmadığı sürece teknik direktör değişikliğinin kısa vadede takıma sınıf atlattığına dair tek bir örnek yok. Aykut Kocaman her ne kadar 1 yıl boyunca takımla birlikte olsa da bu değişimin sancılı olacağı "değişim" söylemine yapılan vurgudan belliydi. 15 yıldır olanları bile bile camianın beklentisini düşürecek, takımın ve Aykut Kocaman'ın üzerindeki baskıyı azaltacak söylemler yerine bizzat Aykut Kocaman ve yönetim tarafından yapılan iddialı açıklamaların ardından bugünkü durumun hiçbir savunması da olmuyor haliyle.
Sabır
Hedeflerden birer birer sapınca geriye tutunacak tek dal kalıyor o da sabır. Aksi halde taraftarından futbolcusuna, yönetiminden teknik direktörüne kadar giydirmeden rahatlamaz bu bünye. Zira suç bulunamayacak hiçbir hücre yok camia içinde. Ancak o da yıkımdan başka hiçbir şeye yaramıyor. Peki biz Fenerbahçe'nin Teknik Direktörü olan Aykut Kocaman'a her şartta destek verip sabredebilecek miyiz? Zamanı geri alma şansımız olmadığına göre şimdi Aykut Kocaman'a sıkıca tutunmanın zamanıdır. Ancak o sınavı geçmenin önündeki en büyük engel de yine unutkanlık. Bir yandan teknik direktör istikrarı için bu kulüpte yeterince gayret sarfedilmediğini; Löw'e, Daum'a, Zico'ya haksızlık yapıldığını, Aziz Yıldırım'ın teknik direktör değirmeni bir Fenerbahçe yaratmasını eleştirirken diğer taraftan hemen Aykut'u gönderelim demek büyük bir çelişkidir. Yüzde 70 güven oyuyla göreve başlayan Aykut Kocaman için bu tarz söylemler yükselecekse bu en başta camianın ipiyle kuyuya inilmeyeceğinin delili olur. Bu nedenle Aykut'a sahip çıkması gerekenlerin başında taraftar geliyor. Benzer şekilde teknik direktörün görev süresini doldurmasına müsaade etmediği için eleştirilen yönetimin iki yıl daha görev süresi bulunduğu halde istifaya davet edilmesi de ayrı bir çelişkidir. Bütün bu çelişkili söylemler kafaların ne kadar karışık olduğunu gösteriyor. Bu kafa karışıklığının altında da medyanın güdümündeki camianın etkisiyle verilen birbirinden tutarsız kararlar yatıyor.
Lige Dönüş
PAOK maçı artık geçmişte kaldı. Önümüzde şampiyonluğun yürüye yürüye kazanılmadığı örneklerle tespit edilmiş Türkiye Süper Lig'i var. Bu sarsıcı sezon başlangıcının yarattığı yıkımı bir kenara bırakırsak, Young Boys ve PAOK gibi takımlara diş geçirememiş bir takım olarak artık hiçbir rakibimizi küçümseyecek halimiz yok. Bunun da ligde başarılı olmamıza faydası dokunabilir. Ayrıca alternatif sıkıntısı yaşanan kadromuzun yoğun maç temposu içerisinde kırılgan bir yapıya bürünmesi en büyük korkularımızdan biriydi. Geçen sezon Şubat ayındaki maç trafiğinde verilen kayıplar nedeniyle şampiyonluğun kaçtığını, Daum'un gönderildiğini ve hatta bugün Avrupa'ya henüz Ağustos ayında havlu attığımızı söyleyebiliriz. Böyle kırılgan bir yapılanma için de Türkiye Ligi yeterince ciddi bir hedeftir. Daha sezon başında yoğun maç programı nedeniyle Gökhan, Emre ve Volkan gibi alternatifsiz oyuncularda baş gösteren sakatlıklar bile henüz futbolunu oturtamayan takımımızın birden çok kulvarda mücadele etmek için hazırlıklı olmadığını gösteriyor.
Takım oyununun oturması için bir süre daha bekleyeceğiz. Şimdiye kadar kaybettiğimiz herşey temelde bu sürecin sonucu. Sorunları oyuncu performanslarına indirgemek, atılamayan veya yenilen gollerin faturasını bir veya birkaç futbolcuya yüklemek bence yanlış. Gerek Trabzonspor gerekse de PAOK maçlarında yenilen goller sorunun takım savunmasında olduğunu adeta bağırıyor. Takım savunmasını öne çıkartmaya çalışırken bu riskleri de en aza indirmek Aykut Kocaman'ın işi. Aykut Kocaman'ın ihtiyacı da zaman. Bunun dışında maç ile ilgili yazacak fazla birşey yok. Emre'nin attığı şık golle öne geçtik, farkı arttıramayınca artan tedirginlik ve yorgunlukla tempo düşürdük. Takım savunmasındaki bir zaaf neticesinde kalemizde golü gördük. Kalan 15 dakika fiziksel açıdan da yeterli düzeyde olmayan bir takımın 2 gol bulması için çok kısa bir süre. Bu nedenle de Avrupa'ya havlu attık. Şimdi Manisaspor maçı takımın özgüveni için önemli. Zira sezon başından beri elle tutulur galibiyetimiz yok, takım kaybetmeyi alışkanlık haline getirmeden bu gidişatı tersine çevirmek zorundayız.
Etiketler:
Avrupa Ligi,
Aykut Kocaman,
AZIZ YILDIRIM,
Christoph Daum,
Hep Destek Tam Destek,
İstikrar,
PAOK,
Süper Lig,
Şampiyonlar Ligi,
Taraftar,
Yönetim
26 Ağustos 2010 Perşembe
10'suz oynamaya ne kadar hazırız?
Yediğimiz birbirinden saçma üç golün ardından Trabzonspor maçı hakkında sağlıklı bir yorum yapmak kolay değil. Ancak tartışmalar bir şekilde sonuca göre şekilleniyor. Üstelik ortada olağandışı bir tercih ve puan kaybı olunca oklar da ister istemez Aykut Kocaman'a çevriliyor. Herşeye rağmen Aykut Hoca'nın tercihlerini mantıklı bir zemine oturtmak zor değil. Ancak radikal kararlar almak için en azından geçen sezonun sonundaki ritmimize ulaşana kadar sabretmek en sağlıklı tercih olacaktır.
Zamansız ısrarlar hem Aykut Hoca hem Fenerbahçe'nin geleceğini tehdit ediyor. Aykut Kocaman'ın da bunun farkında olduğuna eminim. Bu nedenle de köklü değişikliklerden önce 16 Mayıs'ta yıkılan takımın tekrar kendi ayakları üzerinde yürümesini sağlamak için çalışacağına, bunu yapmak için de Alex'ten faydalanacağına inanıyorum. Trabzonspor karşısına çıkan 11, Semih-Alex tercihine rağmen, kağıt üstünde 16 Mayıs'ta Trabzonspor'u ceza sahasına hapseden takımdan kötü bir takım değil, aksine çok daha vasıflı bir forveti ve kanat alternatifleri var. İster fiziksel eksiklik deyin, ister mental, isterse de taktik; takım ne bizim istediğimiz, ne de Aykut Kocaman'ın istediği seviyede. Ancak sorunu Cristian'ın yatarak müdahele yapmaması veya Bilica'nın antipatik dengesizliğine indirgemek ne kadar doğrudur, ondan emin değilim. Transfer elbette birşeyleri çözer ama eldeki malzemeden ne kadar verim alabiliyoruz onu sorgulamak gerekiyor. Toparlanmak için başta sabırlı olmaya sonra da eldeki en sağlıklı, verimli, güvenilir ve hazır oyuncularla sonuç almaya ihtiyacımız var.
Diğer taraftan Aykut Hoca Trabzonspor karşısında orta sahada elindeki bütün "çift yönlü" oyuncuları aynı anda kullandı. Özer, Emre, Topuz üçlüsü eldeki malzemenin en iyileri. Özer'in hazır olmamasının da bunda etkisi olabilir ama Trabzonspor orta sahası karşısında bu üçlünün yanında Cristian da olmasına rağmen yeterince aktif olamamak ciddi bir soru işareti. Ancak bu soru işareti Mehmet-Özer-Emre üçlüsünün yeterli olup olmamasından ziyade kadro derinliğinden kaynaklanıyor. Zira değil "çift yönlü" alternatif, kadroda Selçuk'tan başka orta saha oyuncusu yok. Uzun lig maratonunda bu 5 kişiden 2 tanesinin aynı anda sakatlık veya ceza nedeniyle eksik olma ihtimalinin -özellikle tempo yapmaya çalışacak bir takımda- oldukça yüksek olacağını tahmin ediyorum. Bu nedenle kadro derinliğinin Alex'i ilk 11 planları dışında tutmak için yeterli olmadığı kanaatindeyim. Bu nedenle Alex bir süre daha tahtaya adı yazılan ilk oyuncu olmaya devam edecek gibi gözüküyor.
Etiketler:
Alex de Souza,
Aykut Kocaman,
Taktik
22 Ağustos 2010 Pazar
Trabzonspor - Fenerbahçe (Maç Öncesi)
Trabzonspor geçen senenin sonuna doğru yükselen formunu bu yıla da taşıdı ve şu anda sezona en formda giriş yapan takım gibi gözüküyor. Bursaspor'u 3-0 yenerek kazandıkları Süper Kupa ile bunun ödülünü aldılar.
Sahada en iyi yaptıkları iş topa hükmetmek. Bizim yıllardır rakiplerimize özellikle zorluk seviyesi yüksek maçlarda üstünlük kurmamızın altında yatan bu unsur bugün onları öne çıkarıyor. Fenerbahçemiz ise gerek kilit oyuncuların eksikliği gerekse de oyun anlayışındaki değişiklikler nedeniyle bu özelliğini şimdiye kadar Antalyaspor maçı dışında hiçbir maçta gösteremedi. Aksine topu kovalayan taraf oldu.
Geçen sene Türkiye Kupası finalinde oyunu geride kabullenince maçın sonunu getirememiştik. Pazartesi günü takımımızı yine zorlu bir sınav bekliyor. Bir arada oynamaya alışmış Selçuk, Colman, Ceyhun, Alanzinho, Burak, Yattara ve Engin gibi orta saha oyuncularının yanı sıra kanatlardan destek veren Cale ve Serkan gibi top tekniği ve fiziksel özellikleri ortalamanın üstünde olan bir futbolcu grubuna karşı nasıl bir Fenerbahçe izleyeceğimiz merak konusu.
Etiketler:
Derbi,
Maç Öncesi,
Süper Lig,
Trabzonspor
10 Ağustos 2010 Salı
Taraftarın "Kocaman" Sorumluluğu
Aşağıda yaz boyunca Fenerbahçe Taraftarının Resmi Sitesi olarak bilinen antu.com'da teknik direktör kararlarıyla ilgili açılmış olan anketlerin bir listesi var. (Yüksek çözünürlük için resme tıklayın.)
İlk anket Haziran başında açılmış. Ertuğrul Sağlam'ın Bursaspor ile elde ettiği tarihi şampiyonluğun ardından güçlenen yerli teknik direktör furyası taraftarın da aklını başından almış ve %57.41'lık bir oranla yerli teknik direktör istemişiz. Oylamaya katılanların sadece yüzde 16.69'u kaybedilen şampiyonluğa rağmen Daum'un görevde kalmasını istemiş.
Haziran'ın ortalarına gelinirken Daum'un sözleşmesinin feshindeki pürüzler nedeniyle takımda kalma ihtimali gündeme gelince açılan ankette daha net bir soru soruluyor, "Daum kalsın mı, gitsin mi?". Sonuçlara göre her 4 kişiden 3'ü Daum'un gitmesi gerektiğini savunuyor. Hemen sonraki hafta Daum ile kızışan pazarlıklarda iplerin kopma noktasına gelmesi ve sezonu erken açacak Fenerbahçe'nin yaklaşan maçları artık ihtimalleri de azaltıyor. Takımı 1 yıldır yakından takip eden Aykut Kocaman ismi daha güçlü bir şekilde dillendiriliyor. İşte bu sırada Antu yetkilileri Aykut Hoca hakkında taraftarın nabzını tutmaya karar veriyor ve 22 Haziran'da açılan yeni ankete göre taraftarın yüzde 72.24'ü Aykut Kocaman ismi üzerinde birleşiyor. 3 gün sonra da Fenerbahçe Spor Kulübü yönetimi Daum'un görevine son verip yerine Aykut Kocaman'ı getiriyor.
Umut vermeyen hazırlık maçları ve Şampiyonlar Ligi'ne havlu atmamızın ardından açılan son ankette taraftara "Aykut Hoca hakkında dün ne düşünüyordun, bugün fikrin değişti mi?" sorusu yöneltiliyor. "Aykut Kocaman gelsin mi?" anketinde "evet" diyenlerin yüzde 72.24 olduğunu hatırlarsak, bu ankette de "güveniyordum" diyenlerin oranının yüzde 71.83 olması anketin tutarlı olduğunu gösteriyor. Ancak Aykut Kocaman'a güvenenlerin yüzde 20'sinin hayal kırıklığına uğradığını ve fikirlerinin tamamen değiştiğini de görmek kafaları karıştırıyor. Bu takım şimdiye kadar sadece 2 resmi maça çıktı. Kaçan balık büyük olsa da; Mehmet Topuz, Özer, Lugano ve Gökhan Gönül gibi as oyunculardan mahrum, 1 numaralı santrafor transferini henüz yapmamış bir teknik adama duyulan güvenin 2 maçta zarar görmesi düşündürücü.
Bu anketlerin Fenerbahçe taraftarını değerlendirmekte ne kadar sağlıklı bir kaynak olduğu tartışılır. Ancak ne Zico, ne Aragones, ne de Daum üzerinde, Aykut Hoca üzerinde sağlanan fikir birliği sağlanmadı. Bu açıdan bakılınca Aykut Hoca'nın göreve getirilmesinde kamuoyu baskısının etkisi göz ardı edilemez. Bir başka deyişle, bu rakamlar taraftar ne istediyse onun yapıldığını gösteriyor. Yönetimin taraftarın sesine kulak vermedeki ölçüsü ne olmalıdır o başka bir yazı konusudur. Burada önemli olan camianın bugün beyaz dediğine olası kötü sonuçlar sonrasında siyah dememesidir. Aksi bir yaklaşım Aykut Kocaman'a duyulan güvenin içinin ne kadar boş olduğuna, onun sadece içimizden biri olduğu için bu göreve getirildiğine delil olur. Futbol bilgisi, tecrübesi ve vizyonuna güvenilerek takımın başına getirilen Aykut Kocaman'ın bu özellikleri 1 sene içinde sonuçlara bağlı olarak değişmez. Aksine Christoph Daum'a göre 3-4 yıllık Bundesliga tecrübesine bedel olan 1 yıllık Fenerbahçe kariyeri Aykut Kocaman'a çok şey katacaktır.
Neticede, 3 direk arasından geçmeyen topların camianın fikrini değiştirdiğine yakın tarihimizde fazlasıyla şahit olduk. Şimdi merak edilen Aykut Kocaman'ın gelmesi için "EVET" diyen taraftar ve yönetimin bu kararın arkasındaki kararlılıkları ve asıl devrim olan Aykut Kocaman'ın görevde kalması için gösterecekleri sabırdır.
İlk anket Haziran başında açılmış. Ertuğrul Sağlam'ın Bursaspor ile elde ettiği tarihi şampiyonluğun ardından güçlenen yerli teknik direktör furyası taraftarın da aklını başından almış ve %57.41'lık bir oranla yerli teknik direktör istemişiz. Oylamaya katılanların sadece yüzde 16.69'u kaybedilen şampiyonluğa rağmen Daum'un görevde kalmasını istemiş.
Haziran'ın ortalarına gelinirken Daum'un sözleşmesinin feshindeki pürüzler nedeniyle takımda kalma ihtimali gündeme gelince açılan ankette daha net bir soru soruluyor, "Daum kalsın mı, gitsin mi?". Sonuçlara göre her 4 kişiden 3'ü Daum'un gitmesi gerektiğini savunuyor. Hemen sonraki hafta Daum ile kızışan pazarlıklarda iplerin kopma noktasına gelmesi ve sezonu erken açacak Fenerbahçe'nin yaklaşan maçları artık ihtimalleri de azaltıyor. Takımı 1 yıldır yakından takip eden Aykut Kocaman ismi daha güçlü bir şekilde dillendiriliyor. İşte bu sırada Antu yetkilileri Aykut Hoca hakkında taraftarın nabzını tutmaya karar veriyor ve 22 Haziran'da açılan yeni ankete göre taraftarın yüzde 72.24'ü Aykut Kocaman ismi üzerinde birleşiyor. 3 gün sonra da Fenerbahçe Spor Kulübü yönetimi Daum'un görevine son verip yerine Aykut Kocaman'ı getiriyor.
Umut vermeyen hazırlık maçları ve Şampiyonlar Ligi'ne havlu atmamızın ardından açılan son ankette taraftara "Aykut Hoca hakkında dün ne düşünüyordun, bugün fikrin değişti mi?" sorusu yöneltiliyor. "Aykut Kocaman gelsin mi?" anketinde "evet" diyenlerin yüzde 72.24 olduğunu hatırlarsak, bu ankette de "güveniyordum" diyenlerin oranının yüzde 71.83 olması anketin tutarlı olduğunu gösteriyor. Ancak Aykut Kocaman'a güvenenlerin yüzde 20'sinin hayal kırıklığına uğradığını ve fikirlerinin tamamen değiştiğini de görmek kafaları karıştırıyor. Bu takım şimdiye kadar sadece 2 resmi maça çıktı. Kaçan balık büyük olsa da; Mehmet Topuz, Özer, Lugano ve Gökhan Gönül gibi as oyunculardan mahrum, 1 numaralı santrafor transferini henüz yapmamış bir teknik adama duyulan güvenin 2 maçta zarar görmesi düşündürücü.
Bu anketlerin Fenerbahçe taraftarını değerlendirmekte ne kadar sağlıklı bir kaynak olduğu tartışılır. Ancak ne Zico, ne Aragones, ne de Daum üzerinde, Aykut Hoca üzerinde sağlanan fikir birliği sağlanmadı. Bu açıdan bakılınca Aykut Hoca'nın göreve getirilmesinde kamuoyu baskısının etkisi göz ardı edilemez. Bir başka deyişle, bu rakamlar taraftar ne istediyse onun yapıldığını gösteriyor. Yönetimin taraftarın sesine kulak vermedeki ölçüsü ne olmalıdır o başka bir yazı konusudur. Burada önemli olan camianın bugün beyaz dediğine olası kötü sonuçlar sonrasında siyah dememesidir. Aksi bir yaklaşım Aykut Kocaman'a duyulan güvenin içinin ne kadar boş olduğuna, onun sadece içimizden biri olduğu için bu göreve getirildiğine delil olur. Futbol bilgisi, tecrübesi ve vizyonuna güvenilerek takımın başına getirilen Aykut Kocaman'ın bu özellikleri 1 sene içinde sonuçlara bağlı olarak değişmez. Aksine Christoph Daum'a göre 3-4 yıllık Bundesliga tecrübesine bedel olan 1 yıllık Fenerbahçe kariyeri Aykut Kocaman'a çok şey katacaktır.
Neticede, 3 direk arasından geçmeyen topların camianın fikrini değiştirdiğine yakın tarihimizde fazlasıyla şahit olduk. Şimdi merak edilen Aykut Kocaman'ın gelmesi için "EVET" diyen taraftar ve yönetimin bu kararın arkasındaki kararlılıkları ve asıl devrim olan Aykut Kocaman'ın görevde kalması için gösterecekleri sabırdır.
Etiketler:
antu,
Aykut Kocaman,
AZIZ YILDIRIM,
Christoph Daum,
İstikrar,
Taraftar,
Teknik Direktör,
Yönetim
7 Ağustos 2010 Cumartesi
Basının Yeni Hedefi
Takımın sergilediği kişiliksiz oyun yüzünden son günlerde Alex tartışması iyice körüklendi. İlla birini günah keçisi ilan edeceğiz. Peki Alex'in oyundan alınmasını, daha da önemlisi birçok yazara göre Fenerbahçe'den koparılmasını gerektiren eksikliği nedir? Diyorlar ki;
1- Alex takım savunmasını zaafiyete uğratıyor.
Halbuki Stoch ve Dia da en az Alex kadar oyunun savunma yönünde olmayan oyuncular. Santos'un kanadının hazırlık maçları dahil birçok maçta koridor olmasını sanırım sadece Santos'un tatilden göbekli dönmesine bağlayamayız. İki kanattaki oyuncunun forvet oyuncusu hüviyetinde oynadığı bir Fenerbahçe sahada olunca Alex ister istemez lüks oluyor zira orta sahada takımın defansif yükünü çekmeye başlayan ikili her kim olursa olsun iflas ediyor, ne kadar üstün meziyetlere sahip olurlarsa olsunlar iki yönlü oynama şansları çok azalıyor. Andre Santos ve Gökhan Gönül dışında defans oyuncularımızın orta sahaya yardımları, oyuna katılımları duran toplarda ileri çıkmaktan öteye geçmediği için de takımda bir dengesizlik, maç içerisinde 5 - 0 - 5 gibi dizilişlerin görüldüğü durumlar oluşabiliyor.
Stoch ve Dia'yı kadromuza katma amacımız uzun vadede 4-3-3'ün temellerini atmak olabilir. Kısa vadede ise Stoch ve Dia'nın defansif görev tanımlarının daha net bir şekilde belirlenmesi gerektiğini düşünüyorum. Gerektiğinde Uğur Boral ve Deivid'in; Serhat, Mehmet Yozgatlı, Tuncay ve hatta Anelka'nın benzer rolleri üstlenmelerinin takımın hücumdaki etkinliğinden birşey götürdüğüne inanmıyorum. Götürse bile orta saha üstünlüğünün getirdiklerinin yanında değersizdir. Bonus olarak da rakibi göbekten rahatsız edecek Alex gibi bir adamdan faydalanma ihtimalin artıyor.
2- Alex ağır kalıyor.
Eğer Alex defansın arkasına koşular yapan bir santrafor veya kanat oyuncusu olsaydı ağır kalmak Alex için sorun teşkil edebilirdi. Aksine Alex bütün bu silahları en hızlı şekilde hedefe ulaştıracak ayak olduğu için bu argüman da havada kalıyor. Pasın topu ileriye taşımanın en hızlı yolu olduğu "kimse toptan hızlı koşamaz" klişesiyle sabitlenmiş bir futbol doğrusudur. Alex bu takımın hatta ülkenin en hızlı düşünen ve düşündüklerini en iyi zamanlamayla yapan pas ustasıdır. Topu en iyi koşturan adamın da hızlı oyunda yerinin olmaması abesle iştigal.
Üstüne üstlük Alex'in bu takıma golcülüğüyle yaptığı katkıyı bir başka orta saha oyuncusundan almak çok zor. Burada dikkat edilmesi gereken Alex bu takımın yıllardır öyle ya da böyle işleyen sisteminin en iyi çalışan parçası. Bugün ortada ne olduğu belli olmayan bir futbol oynandığı için Alex'i suçlu ilan etmek basiretsizliktir. Alex bu takımın hücum oyuncularının çok daha etkili olmalarını sağlayacak en önemli oyuncudur. Gol noktalarında başlı başına bir silah olmasını bir kenara bırakıyorum, Alex'in zaman geçirmeden atacağı paslarla Stoch ve Dia'nın çok daha verimli olacağını söylemek sanırım bir kehanet değil.
Diğer taraftan değerli basınımızın sürekli deşmeye çalıştığı gibi Aykut Kocaman'ın Alex'i kafasından sildiğine de inanmıyorum. Young Boys karşısında yaptığı sadece düşen orta saha direncini arttırmak için bir hamleydi. Alex tercihi de bence kabul edilebilir, çok da mantıksız değil. Alex fizik olarak hazır da olmayabilir. Bunu en iyi yine Aykut Hoca bilir. Mantıksız olan değerli basınımızın mal bulmuş mağribi gibi Aykut-Alex savaşı ve Fenerbahçe'nin Alex'siz kurtuluşu senaryoları yazmalarıdır. Ne Alex oyundan çıktı diye ona cephe alacak kadar amatör, ne de Aykut Hoca Alex gibi değerli bir futbolcuyu elinin tersiyle itecek birisi.
Etiketler:
Alex de Souza,
Aykut Kocaman,
Basın
Sabır Herşeyin İlacı
Sezona sancılı bir giriş yaptık. Hazırlık maçlarında 6 gol atıp kalesinde 7 gol gören takımımız ilk resmi maçları için Şampiyonlar Ligi ön elemesinde Young Boys karşısına çıktı. Sportif/Teknik Direktor Aykut Kocaman'ın dahi "güzel bir kura" olarak değerlendirdiği bu eşleşmede işler hiç beklediğimiz gibi olmadı. İki maçta da kırmızı kart görerek maçları eksik tamamlayan takımımız hiçbir üstünlük kuramadığı rakibine elenerek Şampiyonlar Ligi defterini kapattı.
Gerek hazırlık maçları gerekse Young Boys maçlarında izlediğimiz Fenerbahçe'nin futbolu için türlü mazeretler sıralanabilir ancak futbolcuların formsuzluğu, transferlerin gecikmesi, sakatlık gibi bireysel sebeplerin bu kadar vahim bir tablo ortaya çıkarmaması gerekir. Bence ne yaptığını bilmeyen takım görüntüsünün en büyük sorumlusu fiziksel olarak hazır olmayan bir takımla yapılmaya çalışılan zamansız tarz değişikliği denemesidir.
Olur olmaz yerde futbolculara ruhsuz yakıştırması yapmak yerine bu futbolcuların neden bu kadar çabuk yorulduklarını sorgulamakta fayda var. Bunun geçici bir durum olması en büyük dileğim.
Taktik olarak bakılırsa aslında Aykut Hoca'nın nasıl bir dönüşüm istediğini tam olarak anlamış değilim, ya da takımı izlerken Aykut Hoca'nın söylediklerini yapmaya çalışan bir takım göremedim. Sürekli dikine oynayan hızlı oyun anlayışı kulağa hoş gelse de bunun teknik direktörün tek bir direktifiyle yapılamayacağı açık. Olsa hücumcu bildiğimiz Daum bunu seve seve yapardı. Eldeki malzemeyle yapmaya kalktığında geçen sene ikinci devrenin başında nasıl puanlar kaybettiğimizi gördük. Şimdi kimse o maçları "ama çok iyi oynamıştık" diye hatırlamıyor. Takımda topla haşır neşir olmayan bir sürü futbolcu varken, oyunun merkezini ileriye taşıyıp, topa sahip olup onu hızlı bir şekilde gol bölgelerine nasıl taşıyacağımızı çok merak ediyorum. Bunun için zaman ve sabırdan fazlasına ihtiyacımız var gibi geliyor bana.
Takımın oyunu, futbolcuların fiziksel durumu o kadar kötü ki birçok futbolcu bu tabloda olduğundan da kötü gözüküyor. Bu nedenle futbolcuları değerlendirirken bu tablo yanlış yönlendirebilir. Takımın oyun tarzını oturtmakta ciddi sorunlarımız var. Bunun için de ciddi bir zamana ihtiyacımız olacak. Bu sürenin 1 yılı bulması da şaşırtıcı olmaz. Yeni transferler, orta sahaya katılacak teknik kapasitesi yüksek Özer, Topuz gibi oyuncular bu süreci kısaltabilir ancak yine de bu sezondan beklentileri düşürmenin bünyelere ilaç gibi geleceğini düşünüyorum.
Gerek hazırlık maçları gerekse Young Boys maçlarında izlediğimiz Fenerbahçe'nin futbolu için türlü mazeretler sıralanabilir ancak futbolcuların formsuzluğu, transferlerin gecikmesi, sakatlık gibi bireysel sebeplerin bu kadar vahim bir tablo ortaya çıkarmaması gerekir. Bence ne yaptığını bilmeyen takım görüntüsünün en büyük sorumlusu fiziksel olarak hazır olmayan bir takımla yapılmaya çalışılan zamansız tarz değişikliği denemesidir.
Olur olmaz yerde futbolculara ruhsuz yakıştırması yapmak yerine bu futbolcuların neden bu kadar çabuk yorulduklarını sorgulamakta fayda var. Bunun geçici bir durum olması en büyük dileğim.
Taktik olarak bakılırsa aslında Aykut Hoca'nın nasıl bir dönüşüm istediğini tam olarak anlamış değilim, ya da takımı izlerken Aykut Hoca'nın söylediklerini yapmaya çalışan bir takım göremedim. Sürekli dikine oynayan hızlı oyun anlayışı kulağa hoş gelse de bunun teknik direktörün tek bir direktifiyle yapılamayacağı açık. Olsa hücumcu bildiğimiz Daum bunu seve seve yapardı. Eldeki malzemeyle yapmaya kalktığında geçen sene ikinci devrenin başında nasıl puanlar kaybettiğimizi gördük. Şimdi kimse o maçları "ama çok iyi oynamıştık" diye hatırlamıyor. Takımda topla haşır neşir olmayan bir sürü futbolcu varken, oyunun merkezini ileriye taşıyıp, topa sahip olup onu hızlı bir şekilde gol bölgelerine nasıl taşıyacağımızı çok merak ediyorum. Bunun için zaman ve sabırdan fazlasına ihtiyacımız var gibi geliyor bana.
Takımın oyunu, futbolcuların fiziksel durumu o kadar kötü ki birçok futbolcu bu tabloda olduğundan da kötü gözüküyor. Bu nedenle futbolcuları değerlendirirken bu tablo yanlış yönlendirebilir. Takımın oyun tarzını oturtmakta ciddi sorunlarımız var. Bunun için de ciddi bir zamana ihtiyacımız olacak. Bu sürenin 1 yılı bulması da şaşırtıcı olmaz. Yeni transferler, orta sahaya katılacak teknik kapasitesi yüksek Özer, Topuz gibi oyuncular bu süreci kısaltabilir ancak yine de bu sezondan beklentileri düşürmenin bünyelere ilaç gibi geleceğini düşünüyorum.
Etiketler:
Aykut Kocaman,
Futbol,
Takım,
Taktik,
Teknik Direktör
5 Ağustos 2010 Perşembe
1 Ağustos 2010 Pazar
Son Kurşun
Aykut Kocaman, Aziz Yıldırım ve Fenerbahçe birlikteliği için karamsar tablolar çizmek için bundan iyi zaman bulamazsınız. Bir dönemin sonunun geldiğini işaret eden bu tabloların aksine ufuktaki iki olumlu senaryodan bahsetmek bir Fenerbahçeli olarak bana daha cazip geliyor. Ancak bunların ilki cidden rüya gibi. Sezona rüya gibi bir başlangıç yapılacak ya da iyi başlangıç yapılmasa da sonradan açılıp art arda gelen kupalar ile Aykut Kocaman Fenerbahçe'de teknik direktör olarak da efsane olacak.
İkincisi ise Aykut Kocaman, takım sezonu kaçıncı bitirirse bitirsin görevine devam edecek, öncelikle son dönemde şampiyon olamadığı halde görevde kalan ilk teknik direktör olacak, ardından da ikinci yılında istediği futbolu oynatarak şampiyonluğu kucaklayacak. Atılacak bu son kurşun birçok alanda çığır açan bir yönetim anlayışının 14 yıllık bir dönemde teknik direktör istikrarı adına atacağı en somut ve cesur adım olacaktır. Bunu yapmaya "kamuoyunun takdiri" izin verir mi veya Aykut Kocaman klasik yerli teknik direktör tavrıyla yönetimin ekmeğine yağ sürer mi bilemem, ama bildiğim birşey var o da bıçak sırtındayız.
Ne diyelim, Aziz Yıldırım'ın görevdeki 14'üncü yılına son 5 yılda 5 teknik direktörle çalışan başkan ünvanıyla girmemesini diliyorum. Sanıyorum bu tespit bile sonuç ne olursa olsun Aykut'ta ısrar edilmesi için başlı başına bir baskı unsurudur. Zira en ciddi söylemlerinden biri istikrar olan bir yönetimin bu çelişkiyi izah edebilmesi başlı başına bir rüya gibi gözüküyor.
Etiketler:
Aykut Kocaman,
AZIZ YILDIRIM,
Teknik Direktör,
Yönetim
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)