26 Ekim 2010 Salı

Derbiden Fotoğraflar (FB 0-0 GS)

24 Ekim 2010 Pazar

Derbide Kazanan Orta Saha


Son haftalarda farklı sonuçlarla elde ettiğimiz galibiyetlerin yanında Galatasaray'ın da teknik direktör değişikliğine kadar giden başarısız sonuçlar alması Galatasaray maçı öncesi Fenerbahçe'yi favori takım haline getiriyordu. Ancak kafalardaki soru işareti Fenerbahçe'nin Young Boys, PAOK, Trabzonspor, Kayserispor ve Beşiktaş gibi zorluk derecesi yüksek maçların hiçbirisinden galibiyetle ayrılamamış olmasıydı. Sezon başı hazırlık kampını eksikler nedeniyle verimli geçiremeyen takımımızın bu maçlardaki yetersiz futbolu takımda taşların oturmamış olmasıyla izah edilmeye çalışılıyordu. Son üç haftada ise Kasımpaşa, Gençlerbirliği ve Konyaspor maçlarında alınan farklı galibiyetler takımın uyumu için olumlu bir gösterge olsa da Galatasaray maçı farklı bir atmosferde oynanacağı için ciddi bir sınav niteliği taşıyordu.

Eksik Galatasaray Rehavet Getirdi

Hafta başında Rijkard'ın yerine Hagi'yi göreve getiren Galatasaray cephesinde sıkıntılar teknik kadro seçimiyle bitmiyordu. Baros, Arda ve Kewell gibi hücum silahlarının sakatlıkları nedeniyle derbide forma giyemeyecek olmaları Fenerbahçe cephesinde son haftalarda farklı sonuçlar elde eden ofansif kadro tercihinin tekrar edebileceğini gösteriyordu. Hem eldeki hücum alternatiflerin kısıtlı olması, hem de Fenerbahçe'nin orta sahayı riske etmesi Galatasaray'ı Şükrü Saracoğlu'na güçlü bir orta saha tercihiyle çıkarttı.Fenerbahçemiz ise Konyaspor karşısında mücadele eden kadrodan çok da farksız olmayan bir kadro ile rakibini hücum gücüyle sindirme niyetindeydi. (Volkan, Gökhan-Lugano-Yobo-Caner, Dia-Mehmet-Emre-Stoch, Alex-Niang)

Derbilerin Kilidi, Orta Saha

Kağıt üstünde Fenerbahçe'nin ofansif kadrosuna karşı oyunu kendi kalesinde kabul etmesi beklenen Galatasaray maçın ilk yarısında Fenerbahçe'yi kalesine yaklaştırmadığı gibi birisi çizgiden çıkartılan birçok gol pozisyon buldu. Yıllardır orta sahasında çok güçlü alternatifleri olan Fenerbahçe'nin sadece 3 orta saha oyuncusuyla derbiye hazırlanması manidardır. Aslında tam de bu sebeple, elde bu kadar kısıtlı ve alternatifsiz bir havuz varken, Alex'in adını tahtaya yazmakta tereddüt dahi edilmemesi gerekir. Aykut Hoca da başlarda belki kafasında başka planlar olsa da Alex'ten vazgeçemez, vazgeçemedi de. İlk transfer dönemine kadar da 4-3-3 lafını kimse ağzına almamalı. Bu işin bir tarafı. Diğer tarafı ise benim naçizane gözlemim son dönemde derbilere ambargo koyan Fenerbahçe kadrolarının her zaman orta sahası dirençli takımlar olduğunu söylüyor. Genelde iki kanat oyuncusundan biri koşucu özellikli olup, geri kalan 3 oyuncu Aurelio, Deniz, Appiah, Mehmet Topuz, Emre Belözoğlu, Cristian, Selçuk gibi kontrollü futbola uygun isimler arasından seçilirdi. Orta sahamız güçlüyken topa daha fazla sahip olup, top kapmak için daha az efor sarfederdik. Ancak Ayhan, Mustafa, Elano, Cana, Misimovic ve hatta Pino'yu daha dahil edersek savunmaya geçtiğinde 6 oyuncuyla orta sahayı parselleyen Galatasaray takım savunmasının içinde Emre ve Mehmet Topuz'un kanatlardan destek almadan oyuna hükmetmesi oldukça zordu. Öyle de oldu. İlk yarı boyunca son yılların en defansif kadrolarından biriyle sahaya çıkmasına rağmen oyunun kontrolü daha çok Galatasaray'ın elindeydi.

Aykut Kocaman'ın maç sonu açıklamalarında değindiği gibi, ilk yarının ardından ya oyuncu, ya da oyunu değiştirip orta sahayı mutlaka ele geçirmemiz gerekiyordu. Kral belki de Cristian'ın formuna güvenmemesi veya alternatiflerin kısıtlı olması nedeniyle Stoch, Alex ve Dia'nın oyuna daha fazla katılmaları beklentisiyle değişikliğe gitmedi. İkinci yarıda topa daha fazla sahip olup, rakip kaleyi daha fazla yokladık. Ancak çabalarımız 10 yıllık galibiyet serisini sürdürmek için yeterli değildi. Maçtan sonra varsayımlar üzerine galibiyet formülleri çıkartmak niyetinde değilim ancak kadrolara bakınca ortaya çıkan beklentilerin çok da uzağına geçmeyen bir karşılaşma izledik. Galatasaray eksikleri nedeniyle haddini bilerek oynadı, biz ise pozitif futbol beklentisiyle bütün formda oyuncularımızı sahaya sürerek ofansif oynama niyetimizi belli ettik. Ancak maçta gol sesi çıkmadı.

Derbilerde yokuz ama...

Neticede "Derbilerin sonucu önceden kestirilemez" savının bir kez daha ispat edildiği bir maçı geride bıraktık. Bardağın dolu tarafına bakarsak yeni teknik direktörüyle ilk 9 haftasında Trabzonspor, Kayserispor, Beşiktaş ve Galatasaray maçlarını geride bırakan Fenerbahçemiz liderin 6 puan gerisinde yarışı sürdürüyor. Geçmiş yıllarda anadolu takımları karşısında kaybedilen puanlar nedeniyle çok üzülen takımımız zorluk derecesi düşük maçlarda daha iştahlı oynuyor. Bardağın boş tarafında ise dirençli takımlar karşısında çalışan bir ekolden uzaklaşan ve şimdiye kadar buna bir çözüm getirememiş bir takım var. Bunu da zamanla ve kadronun zenginleşmesiyle çözebileceğimize inanıyorum.

Son üç haftayı fırtına gibi geçen Fenerbahçemiz için Galatasaray maçı bir uyarı mahiyetinde kabul edilmelidir. Ancak gidişatı toz pembe göstermek ne kadar yanlışsa, bu derbiden de istediği sonuçla ayrılamayan takımımızdan ümidi kesmek de o kadar yanlıştır. Gerçekleşen bunca değişiklikten sonra takımın bir düzen içerisinde şartlara göre farklı tepkileri verebilmesi için değil birkaç hafta birkaç yıl gerekebilir. Aykut Kocaman da bu süreçte kendisini geliştirip belki dışarıdan bakıldığında farkedilmeyen sorunlar için çözümler geliştirmeye başlayacaktır. Orta sahaya doğrudan ilk 11'de oynayacak bir orta saha oyuncusu dahil etme planları bunlardan birisi olabilir. Bunun gibi çözümler için de tek ihtiyacımız olan Aykut Kocaman'a ve onun böyle tecrübelerden çıkaracağı sonuçlara güvenmektir.

Fotoğraf: Galatasaray Dergisi © Tuncay ŞEN

21 Ekim 2010 Perşembe

Taraftar Göründü

Avrupa Ligi'ne Lietuvos Rytas karşısında aldığımız farklı galibiyetle keyifli bir giriş yaptık. Savunmada savaşıp hücumda paylaşan, her alternatifi deneyen iyi niyetli oyuncuları izlemek yüzleri güldürdü şüphesiz. Ancak fark sadece sahada değildi. Dikkat çekilmesi gereken bir başka nokta 8 bin 424 taraftarın salona gelmesiydi. Top 16 maçlarını çıkartırsak Avrupa Ligi'nde son üç yılda bu rakamların kıyısından dahi geçemedik. En son Ocak 2007'de oynanan grubun kader maçlarında Winterthur Barcelona ve Eldo Basket Napoli'yi böylesi bir kalabalık karşılamıştı.


Tanjeviç'ten sonra Aydın Örs-Neven Spahija ikilisi, Abdi İpekçi'den sonra Sinan Erdem Spor Salonu, Giricek'ten sonra Marko Tomas ve Darjus Lavrinovic derken geride kalan 3-4 aylık süreçte basketbol şubesinde o kadar çok şey değişti ki, son 5 yılın en kalabalık açılış maçını bu değişikliklerden sadece biriyle açıklamak zor. Ama kesin olan birşey var ki, o da geçen sezonu 1000 seyirciyle açan takım yeni sezonu umutla açtı.

Günün ve galibiyetin keyfini çıkartmak herkesin hakkı. Ancak bu tabloya bakıp geçmişle objektif bir şekilde hesaplaşmak, ondan dersler çıkartmak Fenerbahçe'ye büyük yarar sağlar. En yakın örnek olarak Rytas koçunun aklında kalan "köklü ama taraftarsız Fenerbahçe" imajındaki payımızı ve bunu tersine çevirmek için kendi çapımızda neler yapabileceğimizi düşünmekte fayda var.

Neticede Rytas maçında gördüklerim bu sezon tablonun tersine dönebileceğine inancımı artırdı. Yumurta-tavuk tartışmasına girmek istemiyorum. Şüphesiz yapılan olumlu işlerin ve değişikliklerin taraftarın salona çekilmesinde payı vardır. Ancak tutarlı bir değerlendirme için bir süre daha beklememiz gerekiyor. Diğer taraftan Fenerbahçe'nin taraftarıyla daha güzel olduğunu ispatlamak için elimizde yeterince veri var. İnşallah ileride Rytas maçını Fenerbahçe taraftarlarını basketbola döndüren maç olarak hatırlarız.

20 Ekim 2010 Çarşamba

Görünmeyen Taraftar


"Avrupa Ligi'ne Türkiye'nin en güçlü takımlarından biri olan Fenerbahçe Ülker karşısında başlıyoruz. Uzun bir geçmişleri var ancak salonlarını hiç dolu görmedim. Umarım bunu değerlendirir ve oradan bir galibiyetle kaçabiliriz."

Aleksandar Trifunoviç
Lietuvos Rytas Koçu

Adam mı görmemiş, biz mi gösterememişiz, yoksa salonlara dönmenin zamanı çoktan gelmiş de geçiyor muymuş?

Sanırım hepsi doğru. Ama artık biraz daha sık görünsek hiç fena olmaz...

İlk sınav bugün. Görev kupa kaldırmak değil, maç kazandırmak; hikayenin sonuna yetişip eldekiyle yetinmek yerine, işi baştan sıkı tutup en büyük kupa için çabalamak. Yolumuz açık olsun...

20 Ekim Çarşamba
Saat 20:15
Ataköy Sinan Erdem Spor Salonu
Fenerbahçe Ülker - Lietuvos Rytas

16 Ekim 2010 Cumartesi

Enes Kanter @ Big Blue Madness 2010


Kentucky Üniversitesi basketbol takımlarının tanıtıldığı gecede Enes Kanter ilk kez tıklım tıklım dolu Rupp Arena'da taraftarın huzuruna çıktı. Tanıtımı en son yapılan ve hakkında süren incelemeler nedeniyle bütün gece kenarda oturan Enes'in sahaya çıkışı oldukça etkileyici olmuş. Şapkası da yazılanlara göre Enes'in favori Amerikan güreşçisinin tarzıymış.


Enes, Fenerbahçe'de profesyonel olarak basketbol oynadığı ve bazı temel kalemler dışında 100 bin dolar değerinde maddi destek aldığı için NCAA kurallarına göre profesyonel sayılıyor. Profesyonel basketbolcuların da kolej liginde oynaması mümkün değil. NBA 2011 draftında ilk 3 içinde yer almasına kesin gözüyle bakılan Enes bu seneyi boş geçirmemek için; Kentucky Üniversitesi koçu John Calipari ise böyle bir oyuncudan mahrum kalmamak için NCAA kurallarını esnetmeye çalışıyor.

12 Ekim 2010 Salı

Lahana Turşusu


Milli takım ile ilgili gelişmeleri şimdilik sadece uzaktan takip etmekle yetiniyoruz. Teknik ekibinde alışılmışın aksine Galatasaray ağırlığının olmadığı bir dönem için Guus Hiddink ve ekibi gayet sıradan bir eleştiri tufanının içinde buldu kendisini. Hatırlanacağı gibi bundan önce Galatasaray ağırlığını hissedemediğimiz bir başka dönemde grup ikincisi Ersun Yanal'ın milli takımı Hakan Şükür lobisinin kurbanı olmuş, Ersun Yanal da 2006 Dünya Kupası elemelerini tamamlayamadan yerini Fatih Terim'e bırakmıştı. Sonrasında ise değişen birşey olmadığı gibi, İsviçre maçlarında kaybettiklerimiz Dünya Kupası biletinden çok daha fazlaydı.

Üçüncü resmi maçında grubun seri başı, son Dünya Kupası finalisti Almanya'ya deplasmanda yenilen Guus Hiddink'in maruz kaldığı eleştirileri görünce ister istemez soruyorum. Eleştirilerdeki yıkıcı ve aceleci üslubun Fenerbahçe'de teknik direktörlük yapmış Guus Hiddink ile Fenerbahçe efsaneleri Oğuz Çetin ve Engin İpekoğlu'nun görev aldığı milli takım'a denk gelmesi tesadüf müdür? Hakkını vermek lazım Hiddink, Fenerbahçe'yle pek özdeşleşememiş aksine Fenerbahçe'den kovulmuş olduğu için herkese sempatik gelebilecek kariyerli bir teknik direktör. Ancak şimdiye kadar milli takımın yardımcı hoca üzerinden eleştirildiğine ilk kez şahit oluyorum. Bunu açıklayabilecek biri varsa beri gelsin.
Blog Widget by LinkWithin