31 Ocak 2010 Pazar

Sen 'Pedersen' Ben de Uğur'um


İngiliz basını yaklaşık bir haftadır Blackburn Rovers'ın sol kanat oyuncusu Morten Gamst Pedersen'in Fenerbahçe'ye transfer olacağına dair haberler yapıyor. Bu sürede de Pedersen çıktığı maçlarda sürekli sonucu değiştirecek hareketler yapıp maç özetlerinde kendisini belli ediyor. Wigan karşısında attığı bir golün yanında bir kafa vuruşu direkten dönen Norveçli West Ham karşısında da direkleri dövmüş.

3,5 yıllık Fenerbahçe serüveninde fazlasıyla şans bulmasına rağmen akıllarda kalan 5 maçını saymakta zorlandığımız Uğur Boral ise sonlarına doğru forma şansı bulduğu ilk yarının ardından Carlos'un gitmesiyle bir anda yeniden mevkisinin bir numaralı ismi oldu. Transferin kapanmasına bir gün kala da eksiklerle çıktığımız maçta Sivasspor kalesini döverek adeta Pedersen'e mesaj gönderdi.

Uğur'un işleyen bir takımda basit oynadığı müddetçe daha yararlı olacağını ve eline gelen bu şansı tepmek istemeyeceğini tahmin ediyorum. İnşallah yanıltmaz bizi...

Carlos'un Duası



Fotoğraflar: AP

29 Ocak 2010 Cuma

1 Ay = 9 Maç


Ligin ilk yarısını her alanda lider kapattık. İkinci yarı başlangıcındaki yoğun fikstür ise sezon muhasebesinin en can alıcı kısmı olabilir. Zira 31 Ocak'tan başlayarak 29 gün içinde Perşembe-Pazar 9 maça çıkacak futbol takımımız. Sivas, Bursa, Manisa ve Lille gibi zorlu deplasmanların bulunduğu bu süreçteki saha sonuçları, fiziksel ve mental yıpranma üç kulvarda da kaderimizi belirleyecek. Yolumuz açık olsun...

31 Ocak Pazar / Sivasspor - Fenerbahçe
4 Subat Persembe / Fenerbahçe - Bursaspor (ZTK)
7 Subat Pazar / Fenerbahçe - Diyarbakırspor
11 Subat Persembe / Bursaspor - Fenerbahçe (ZTK)
14 Subat Pazar / Manisaspor - Fenerbahçe
18 Subat Persembe / Lille - Fenerbahçe (UAL)
21 Subat Pazar / Fenerbahçe - Bursaspor
25 Subat Persembe / Fenerbahçe - Lille (UAL)
28 Subat Pazar / İBB - Fenerbahçe

19 Ocak 2010 Salı

Günah Keçisi vs. Bildiğin Keçi


Tanjevic Fenerbahçe'nin başındaki üçüncü sezonunda en sıkıntılı günlerini yaşıyor. Bunun altında birçok sebep var. Ancak en can alıcı olanı saha içi performansındaki gözle görülür düşüş. Son zamanlarda iyice su yüzüne çıkan keyfi savunma dirençsizliği ve erken hücum etme hastalığı başlıca göstergeler. Hücumdaki sıkıntılar takımın uzun zamandır gerçek bir oyun kurucuyla oynamamasından kaynaklanıyor olabilir. Savunmadaki zaaf ise kaybedilen Efes serisine kadar dayanıyor aslında. Seri sonunda bu zaaf uzunların formsuzluğuna bağlanarak zamanla düzelmesi bekleniyordu. Ancak bir maç içinde tek periyotta dişini sıkarak rakibe pota göstermeyen takımın dalga geçercesine diğer periyotlarda potasında otuzar sayı görmesinin takım hakkında doğru tespitlerde bulunmak için dikkatle incelenmesi gerekir.

Ancak kimsenin sorunun kaynağına inmek gibi bir derdi yok. Çünkü görünen veya görünmeyen, yaşanmış ve yaşanacak bütün sorunların tedavisinin Tanjeviç'in kovulmasından geçtiği Haziran 2007'de ortaya konmuş. Boş tribünler, maça asılmayan sporcular, kaçan şutlar ve yumuşak savunmalar; herşeyin sorumlusu Tanjeviç.

İşte bütün bu sorunlar, hayal kırıklığı yaratan oyunun ardından Avrupa'ya ilk turda veda etmemiz "Tanjeviç İstifa" seslerini de güçlendiriyor haliyle. Bu söylemin arkasındakilere ağır gelen ise seslerinin hedefteki kişi ve kurumlarca arka planda çalan müzik gibi algılanıyor olması. Bunun arkasında da yönetimin inadından şikayetçi olanların keçi inadı yatıyor. Zira ilk günden beri aynı tonda sürdürülen protestoların samimiyeti de sorgulanmayacak gibi değil.

Yüzüncü yılda Fenerbahçe'ye ikinci şampiyonluğunu yaşatan, her zaman büyük saygı, sevgi ve hayranlık duyulan Aydın Örs'ün yerine Tanjeviç'in getirilmesinin yarattığı hayal kırıklığı bir süre kırgınlığa sebep olmuş olabilir. Başarılı ve iyi bir Fenerbahçeli olan Aydın Örs'ün yerinden edilmesi anlamına gelen ve bence pek de gerekli olmayan bu değişiklik duygusal açıdan kolay kabul edilebilir değildi. Ancak bir tavır 3 yıl sonrasına sadece o gün yaşanan hayal kırıklığıyla taşınamaz, taşınmadı da. O günlerde Tanjeviç protestosu koçun aldığı para, Sloven oyuncular, yabancı tercihleri ve rotasyon kavramı üzerinden ilerlerken, bugün kulübü zan altında bırakan mesnetsiz iddialar üzerinden prim toplanmaya çalışılıyor.

İddiaya göre Fenerbahçe ile Federasyon arasında öyle kirli bir ilişki varmış ki, Fenerbahçe Tanjeviç'i kovamazmış. Bugün Tanjeviç'i kovarsak ipliğimiz pazara çıkarmış. Bu Fenerbahçe ki, geçen sezon takım halinde doping yapan bir takıma bariz hakem kararları neticesinde 2-0'dan şampiyonluğu kaptırmış. Fenerbahçe'ye böyle güzel kıyaklar çeken Federasyon yetkilileri de Fenerbahçe ile olan sözde kirli ilişkilerini ortaya dökerek kendilerini aklayabileceklerini sanıyorlarmış. Birileri Fenerbahçe taraftarının Aydın Örs'e duyduğu sevgiyi sömürüyor ve bu amaç uğruna Fenerbahçe'yi hiçbir delil ortaya koymadan itham etmekten çekinmiyorlar.

Kimsenin Tanjeviç'i sevme zorunluluğu yok, ancak Tanjeviç'i görevdeki ilk dakikasından itibaren günah keçisi ilan edip istifaya davet edenlerin inadını "prensip" kabul edip; istifa etmeyen Tanjeviç'i veya Tanjeviç'i kovmayan yönetimi inatçı addetmek bana çok mantıklı gelmiyor. Tanjeviç'in eleştirilebileceği onca konu varken bu ithamların peşinden gitmek ise en hafifinden oltaya gelmek olarak yorumlanabilir.

Neticede elini taşın altına koymamaya özen gösteren bir camia olarak şimdi de taşın üstüne çıkma gayreti içerisindeyiz. Bu yaklaşım ne takımın ne de taraftarın sorunlarını çözebilir. Ama niyetin sorun çözmek değil günah keçisi dövmek olduğu apaçık ortada. Bakalım bugüne kadar hiçbir fayda getirmeyen bu inat bundan sonra kime ne kazandıracak...

8 Ocak 2010 Cuma

Hızlandırılmış Hukuk

Gündeme ilk düştüğünde küme düşürme cezasıyla sonuçlanması normal karşılanan bir sahtekarlık suçu aradan geçen 2 ayda suç olmaktan çıktı. Hukukta zaman aşımı dedikleri bu olmalı...

4 Ocak 2010 Pazartesi

Rotasyon Çıkmazı


Ukic'in takıma katılma ihtimali önemli bir eksiğe çare olacağı için bir umut kaynağı olsa da Solomon takımdayken yaşanan rotasyon tartışmalarının tekrar filizlenme ihtimali de endişe veriyor haliyle. Tam kadro olduğumuzda 20 dakikadan az süre alması olası bir kötü sonucun başlıca sebebi sayılabilecek 11 tane oyuncumuz olacak. (Mrsic, Greer, Ukic, Giricek, Kinsey, Ömer Onan, Preldzic, Mirsad, Oğuz, Ömer Aşık, Semih) Toplamda 200 dakikanın paylaşıldığı bir oyunda bu oyuncuların hepsine 20 dakika verebilmek için her maçı uzatmalara taşımak riskli bir yöntem olabilir. :) Bu nedenle maç başına 15 dakika civarı sürelere şimdiden alışmakta fayda var.

Değerli basınımız kadro kurmakta zorluk çeken teknik adamların sıkıntılarını "tatlı bir sıkıntı" olarak ifade eder normalde. Ancak söz konusu teknik adam Tanjeviç gibi yapayalnız bir adamsa o sıkıntı ekşimtırak bir tat alabiliyor. Zira son olarak Cumhurbaşkanlığı'nı Efes'e kaptırdıktan sonra yaşanan tartışmaların temelinde yine bu kadro yapısı yatıyordu. O tarihlerde bu tartışmaların bir örneğinden dert yanarken "papağan" gibi tekrarlanan insafsız eleştirilerden bahsetmiştim. Mesele Kinsey ve Giricek'in maçın sonunda neden unutulduğuydu. Sonrasında Solomon'un ayrılışı ve dönem dönem özellikle kısa rotasyonunda Ömer, Greer, Giricek ve Kinsey'in sakat veya cezalı olmaları bu kalabalığı kontrol etmekte Tanjeviç'e biraz nefes aldırdı diyebiliriz. Ancak gerek kısa rotasyonundaki oyuncuların iyileşmesi gerekse de Ukic'in takıma katılacağı yönündeki söylentilerin gittikçe güçlenmesi bu tartışmaları tekrar gün yüzüne çıkarabilir.

Bir başka açıdan bakılınca da, bu durum kabullenmesi güç olsa da Mrsic'in vedasını hazırlıyor. Neticede mevcut kısa rotasyonuyla, aynı anda sadece 5 kişinin sahada bulunabildiği ve 40 dakika süren bu oyunda faydasız tartışmaların başka türlü bitmesi imkansız.
Blog Widget by LinkWithin