31 Mayıs 2010 Pazartesi

Ayhan Şahenk'ten Fotoğraflar (Efes 83-79 FB)

28 Mayıs 2010 Cuma

27 Mayıs 2010 Perşembe

Şuurlu Şuursuzluk


Trabzonspor maçından sonra tribünlerin ateşe verildiği olaylardan sorumlu oldukları iddiasıyla göz altına alınan 12 taraftardan 7'si tutuklanmış. Henüz bir yargı kararı çıkmadığı için kimseyi suçlu kabul edemeyiz. Ancak bu 7 kişiden bağımsız olarak, 16 Mayıs 2010'u çok daha büyük bir faciaya dönüştürebilecek olayların müsebbibi olan, her kimse, kesinlikle cezasız kalmamalıdır.

Yaşananlar ne kadar dramatik olursa olsun, birşeyleri bilinçli bir şekilde ateşe vererek üzülmek akla mantığa sığan bir davranış değil. Üstelik yakılan, Fenerbahçeliler'in mabediyse bu eyleme "Fenerbahçeli" olarak girişenlerin ya aklından ya da iyi niyetinden şüphe edilir. Koltukların üzerine serilen pankartların veya koltukların altına itinayla sıkıştırılan gazete parçalarının ateşe verilmesiyle gerçekleşen bir eylemin hiçbir mantıklı gerekçesi olamaz; ne kayıp, ne anons, ne de üzüntü.

26 Mayıs 2010 Çarşamba

24 Mayıs 2010 Pazartesi

Anket: Christoph Daum'un Akıbeti

2006'da henüz Denizli maçının teri soğumadan başkanın istifa etmesi ve futbolcuların takımdan ayrılmaya başlaması taraftarın yarasına tuz ekmiş, neye üzüleceğine şaşırmasına neden olmuştu. Bu sene şampiyonluğun kaybedilmesinin ardından Aziz Yıldırım'ın bütün sorumluluğu üstüne alması, yönetim kuruluna da danışarak soğukkanlı davranması, popülist ve aceleci kararlardan kaçınması Trabzonspor maçının üstünden sadece 1 hafta geçmiş olmasına rağmen camianın yara sarmaya başlamasını sağladı.

17 Mayıs'ta gerek dramatik kayıptan, gerekse de Aziz Yıldırım yönetimlerinin benzer durumlarda verdikleri kararlardan dolayı Daum'un takımdan gönderilebileceği fikri uzak bir ihtimal gibi gözükmüyordu. Ancak aradan geçen bir haftalık sürede Christoph Daum'un, yardımcısı Ayhan Tumani'nin nikahında Ali Koç ile birlikte şahitlik yapması iplerin kopmamış olabileceğini gösteriyordu. Ardından yapılan basın açıklamasında Daum ile görüşüleceğinin belirtilmesi, akabinde tazminat görüşmesi olmadığı aşikâr olan bir toplantının yapılması, sonuç olarak kendisinden bir rapor istendiği söylentileri ve halen sözleşmesinin devam ediyor olması Alman teknik adamın görevine devam etme ihtimalinin de ciddi anlamda masada olduğunu ortaya koyuyor.

Buna ek olarak camiada azımsanmayacak bir kesim Christoph Daum'un her teknik direktör gibi hatalar yaptığı gerçeğini saklı tutarak, şampiyon olamayan teknik direktörün görevine kayıtsız şartsız son verilmesi geleneğinin sona erdirilmesini bekliyor. 2006'da olduğu gibi Daum'u takımda tutmanın kırılganlık oluşturacağını ve istemeden de olsa Daum ile yolların ayrılması gerektiğini düşünenler de az değil. Diğer taraftan, çeşitli sebeplerden ötürü başından beri Daum'un Fenerbahçe'ye layık bir teknik direktör olmadığını düşüncesini taşıyan ve şampiyon yapsa dahi Daum'u Fenerbahçe'nin başında görmek istemeyenleri de inkâr etmenin anlamı yok.

Yönetimin geçmişte verilen ve hüsranla sonuçlanan bazı kararlardan dersler çıkarmış olma ihtimali bana umut veriyor. Tazminatların getirdiği yükün idrak edilmesiyle de Christoph Daum'un takımın başında tutulmasının oldukça yüksek bir ihtimal olduğunu düşünüyorum. Bunun kararını elbette yönetim verecektir. Bakalım naçiz anket bu konuda neler söyleyecek?

18 Mayıs 2010 Salı

Daum kalmalı mı, gitmeli mi?

İki kongre üyesi tartışıyor...

S: Kalmalı.

İ: Neden kalsın?

S: Neden gitsin?

İ: İki kere aynı hatayı yapan işçi uyarılır, üç kere yapan ceza alır, fazlasını yaptığında hala devam ediyorsa iş akti sona erdirilir.

S: Kurduğu takımları takım gibi oynattığı için mi?
Fenerbahçe tarihinin en başarılı teknik direktörü olduğu için mi?
Fenerbahçe’nin başında sadece 2 kez katıldığı Şampiyonlar Liginde çeyrek final görmediği için mi?
Olcan Adın, Mahmut Hanefi, Kemal Aslan gibi genç yıldızları körelttiği ve kaybettiği için mi?
Yoksa Selçuk, Ümit Özat, Serhat, Aurelio, Nobre gibi adamlara sınıf atlattığı için mi?
Transferde az hata yaptığı için mi?
Daha az hata, daha az israf, daha az heyecan anlamına geldiği için mi?
Herkesin hem fikir olduğu oyuncu değişikliklerini yapmadı diye mi?

Daum iki kez son haftada kaybetti ama kaybetmek hata değil sonuçtur. Tekrarlanan da sonuç, hata değil.

Ortada aynı hatayı ikinci kez yapan biri varsa Daum'u takımda tutmamak için mazeret arayanlardır.

İ: Böyle çöküşlere sebep olanlar gider, ben bu değişim karşıtlığını anlamıyorum. O zaman bir gelen hiç gitmesin, hep kalsın. Hep destek tam destek ne demek, bu mu? Anlamadım.

S: Sen kendini bildin bileli olan şeyin tekrar yapılmasını istiyorsun. Eğer asıl değişim isteyen varsa o da benim.

İ: Loser ile devam etmek değişim midir?

Zico'ya gitmemeli dedik, Daum'un ilk seferinde gitmesin dedik, değil mi? ;)
Deniz Baykal'a yapışan CHP’liler gibi mi yapalım, sonsuza kadar kalsın istikrar adına o zaman.

S: İstersen 1907'den beri teknik direktör gitmesin demiş ol. Neticede verilen kararlardan bahsediyorum. Verilen kararlar zerre kadar değişmiyor. Eğer bir statükoculuk varsa o başka adreste. İlk defa yapılacak birsey istiyorum. Fenerbahçe tarihinin en başarılı teknik direktörü loser da olsa onun arkasında durulmasını istiyorum. Löw 1, Daum 2, Zico 3, sonu nereye gidiyor bu işin?

Yıllardır gitmesin dedik. Dedik de ne oldu? Bunu söyleyebilme özgürlüğümüz var, ona da şükür tabi. Ancak verilen kararlar hiçbir zaman değişmedi.

Açık ve net söyleyeyim, bu cesareti gösteremezse eğer Deniz Baykal'a yapışan CHP’lilerden farksız hissederim kendimi Aziz Yıldırım’a oy verirken.

...

Konuşma sırası Başkan Aziz Yıldırım'da...

Varsa Sarı Lacivert, Helâl Olur Hüzünler



Tam olarak tarihini hatırlamıyorum bu bestenin. Sahibini google da bilmiyor. Çok da önemli değil aslında. Asıl önemli olan tribünlerde kalıcı olmayan, belki de hiç söylenmeyen bu sözleri yazan Fenerbahçeliler'in altını çizdikleri gerçek. Kaçan şampiyonlukların acısıyla bir an için unutulmuş olsa da Fenerbahçeliler'in asıl gurur kaynağı gözlerden kaçmasın. Ne demişler?

"Şaibesiz, şikesiz, onurun bize yeter."

Bazen tartışmalar o kadar mantık dışı bir hal alıyor ki, bir gurur tablosunun altında "Utanıyorum" pozu veriyoruz. Spor Kulübü olmanın hakkını bütün mücadele ettiği branşlarda zirveye oynayan bir takım olarak veren tek kulüp olmamızdan bahsetmeyeceğim. Neticede sportif bir konudur, orada da başarının garantisi yok.

Asıl üzücü olan, Fenerbahçe aleyhine sarf edilen sözlerin, atılan çamurun 900 dakikada yenilen tek gol yüzünden unutulması, Fenerbahçe armasını taşıyan ve onun başarısı için iyi niyetiyle çalışan insanların emeklerinin göz ardı edilmesidir. Böyle zamanlarda bardağın boş tarafına gereğinden fazla odaklanıyoruz. Boynumuzun bükük olması için hiçbir sebep yok. Zira bu takımın aldığı tek destek yine kendi taraftarı, yöneticisi, teknik ekibi, futbolcusu ve çalışanından geldi. Bundan rahatsızlık duymak niye? İlginç bir şekilde ağız birliği etmişçesine Fenerbahçe'nin medya desteğini kaybetmesinden, lobi yapılmamasından, rakiplerin Fenerbahçe'ye düşman edilmesinden şikayet ediliyor.

Varsın özellikle Fenerbahçeli olan teknik adamlar bize bilensin,
varsın ahbap çavuş ilişkilerinin getireceği kupalar müzemizde eksik kalsın,
varsın Türkiye'nin Fenerbahçeli Başbakan'ı ezeli rakibe asrın kıyağını geçsin,
varsın Devlet Bakanı Fenerbahçe maçını hedef gösterip Bursa'nın şampiyonluğunu yerinde kutlasın,
varsın Beşiktaş sözde kanlı bıçaklı olduğu rakibi karşısına yedekleriyle çıkarken rakiplerimiz bize karşı "hiçbir şaibeye mahal vermemek için" hayatlarının son maçıymış gibi oynasın,
varsın rakiplerimizde Bursa karşısındaki İbrahim Toraman değil, hiçbir iddiası olmadığı halde terinin son damlasına kadar savaşan Giray, Egemen, Onur olsun,
varsın Fenerbahçemiz Bursaspor kalecisinin bir sezonda attığı gol adedince penaltıyı 5 sezonda kazanamasın,
varsın Federasyon kurumlarında Fenerbahçeli olmasın,
varsın Federasyon asbaşkanı eski Fenerbahçe başkanı olmasın,
varsın medyada borazanlık yapan bir Hıncal Uluç'umuz eksik olsun,
varsın kendini fanatik Fenerbahçeli olarak gören medya patronlarından tek bir hayır görmeyelim.

Bunlar saymakla biter mi? Bunların aksi olsa Fenerbahçe sevgi kelebeği mi olacak? Başarıdan başarıya mı koşacak? Hadi oldu diyelim. Bizim bugünden daha huzurlu olmamızı mı sağlayacak. Hayır! Fenerbahçeliler'in bugün boynu bükük dolaşması için tek bir sebep gösterin. Ama bu sebep "bizi sevmiyorlar" olmasın. Bize duyulan nefret, bazen zarar verse de Fenerbahçe taraftarının takımına tutkusunda, camianın gücünde ve Fenerbahçe amblemindeki sarıda gizlidir. Fenerbahçe doğrunun peşinde koştuğu sürece de helâl hüznü kendisine yeter.

17 Mayıs 2010 Pazartesi

Sende o saf, berrak temizliği göremiyorum Bakan Çelik

15 Mayıs 2010. Ligin sonu geldi ve Bakanlarımız Şampiyon olmasını istedikleri takımı işaret etmek için Bursa'dalar. Fenerbahçe'nin karşılaştığı takımları ve özellikle de o takımların kalecilerini hedef tahtasına koymayı da ihmal etmiyorlar.

"Yarın akşam maçtan sonra bunu konuşmak lazım. Bu son maçlardaki tabloyu görünce ligde o saf, berrak temizliği göremiyorum.'' Devlet Bakanı Faruk Çelik

kaynak: http://www.milliyet.com.tr/default.aspx?aType=SonDakika&ArticleID=1238532

Yine Final, Yine Fenerbahçe

6 hafta önce Samiyen'de, 4 hafta önce Kadıköy'de Fenerbahçe'ye boyun eğince takımlarını terkedenlerin yeni adresi Efes Pilsen.

Kendi takımlarının her alandaki acizlikleri karşısında çareyi, futbolda Trabzon ve Bursa ile mutlu olmakta bulanlar, bayan voleybolda Vakıfbank G.Sigorta için, erkek voleybolda Ziraat Bankası için heveslenenler, şimdi de Efes Pilsen tarafındalar...

Tüm Türkiye biliyor ki, tek büyük var; o da Fenerbahçe.


20.05.2010 Perşembe

20:00 Efes Pilsen - Fenerbahçe Ülker (Darüşşafaka Ayhan Şahenk Spor Salonu)

22.05.2010 Cumartesi
18:00 Efes Pilsen - Fenerbahçe Ülker (Darüşşafaka Ayhan Şahenk Spor Salonu)

25.05.2010 Salı
20:00 Fenerbahçe Ülker - Efes Pilsen (Abdi İpekçi Spor Salonu)

27.05.2010 Perşembe
20:00 Fenerbahçe Ülker - Efes Pilsen (Abdi İpekçi Spor Salonu)

30.05.2010 Pazar
18:00 Efes Pilsen - Fenerbahçe Ülker (Darüşşafaka Ayhan Şahenk Spor Salonu)

02.06.2010 Çarşamba
20:00 Fenerbahçe Ülker - Efes Pilsen (Abdi İpekçi Spor Salonu)

Reçete İslâm Çupi'den

Ligin son bölümünde müthiş bir performans sergileyen ve son 11 haftada sadece 4 puan kaybeden Fenerbahçemiz'in bu süreçte yediği tek gol şampiyonluğa mal oldu. 23'üncü haftada oynanan Büyükşehir Belediyespor maçından sonra "kalan haftalarda sadece 1 gol yiyeceğiz ve sadece 4 puan kaybedeceğiz" dense Bursaspor'un ne yapacağına bakılmaksızın şampiyon oluruz denirdi. Bursaspor beklenenden iyi bir performans sergiledi ve şampiyonluk için yeterli puanı aldılar. Bir gol uzağında kaldığımız şampiyonluk gidince sezona kayıp sezon muamelesi yapmayı bırakmamız gerekiyor. Fenerbahçe tarihi sabırsızlık, öfke ve şaşkınlıkla verilen saçma kararlar neticesinde ödenen ağır bedellerle dolu. Artık Fenerbahçe aklıselim ile yönetilmek zorundadır. Aklıselim de gereksiz detaylara takılmamayı, büyük resme odaklanmayı gerektirir. Fenerbahçe büyüklüğü kupa büyüklüğü değildir. Kaçan kupalar elbette önemlidir ama herşey değildir.

Şimdi sakin kafayla düşünüp 2006'da yapılan hatayı tekrarlamamak gerekiyor. 15 Mayıs 2006'da Aziz Yıldırım'ın istifasıyla neye uğradığımızı şaşırmıştık. Bugün de sezon başında verilen "3 yıl üst üste şampiyonluk" hedefi akıl tutulmasına sebep olmamalıdır. 3 direk arasından geçmeyen bir top sezonun kağıt üstünde kaderini değiştirebilir, ancak bütün kulvarlarda yarışı son haftaya taşıyarak tamamlanan bir sezon başarısızlığın resmi olarak yansıtılamaz.

Trabzonspor karşısında elimizden gelen herşeyi yaptık. Onlarca gol pozisyonundan sadece bir gol çıkartabildik. Direkler, etten duvar ören Trabzonspor savunması ve kaleci Onur ikinci gol için geçit vermedi. 1-0 öne geçtikten sonra Trabzonspor'un Burak'ın inanılmaz vuruşuyla beraberliği yakalaması ilk yarım saatin skorunu belirledi. Büyük efor sarfedilen bu periyodun neticesinde skorbordda 1-1 yazıyor olması bile başlı başına moral bozucu bir durumdu. Herşeye rağmen Fenerbahçe oyun disiplininden taviz vermeden gol aramaya devam etti. Bu arayış son dakikalara kadar devam etti ancak girdiğimiz sayısız gol pozisyonundan ikinci golü çıkartamadık.

Tıpkı maçın kendisi gibi maçın sonrası da 2006'ya benzedi. İşin güzel tarafı Fenerbahçe yönetimi daha önce çaktığı sınava bu sefer doğru cevabı bilerek girecek. Popülist yaklaşıp bile bile yanlış yapmak isterlerse de yine onların tercihidir. Yarından itibaren hiçbir şey kaybedilmemiş gibi önümüzdeki sezonun hazırlıklarına başlayıp, dimdik ayakta olduğumuzu cümle aleme göstermenin zamanıdır. Şimdi İslam Çupi'nin sözü duvarları değil icraatleri süslesin. Biz Fenerbahçe'yi şampiyonlukları için sevmiyoruz, sizin kararlarınız da kaçan şampiyonluklara göre şekillenmesin.

16 Mayıs 2010 Pazar

Aynı Hataları Yapmayacağız


Birçok Fenerbahçeli'nin hafızasında 14 Mayıs 2006 tazeliğini koruyor. 2005-06 sezonu, "diğerleri" ile aramızdaki çizginin iyice belirginleştiği bir sezondu. Zira Fenerbahçe'ye karşı Türk futbol tarihindeki en somut birleşme bu sezonda gerçekleşti. Konyaspor deplasmanında Anelka'nın kaleciye faul yaparak attığı golün geçerli sayılması, isyan etmek için mazeret arayan 'Diğerleri'ni harekete geçirmişti. Rakiplerimiz bu golün verilmesine gönderme yaparak "El değmemiş temiz bir lig istiyoruz" pankartlarıyla çıktılar sahaya. Ardından devre arasında o zamanki Federasyon Başkanı Levent Bıçakçı koltuğundan oldu ve Ulusoy adeta darbeyle geri döndü.

İşte bütün bunlar olurken Fenerbahçe camiasında büyük bir uyku hali hakimdi. Herkesin aklı fikri gelecek planlarındaydı. Fenerbahçe taraftarının mutsuz olması için Nobre'nin "upgrade" edilmemesi, Luciano ve Servet'in defansı, Ümit'in sağ ayağının dışı veya Daum'un vizyonsuzluğu yeterliydi. Belki Fenerbahçe tarihinin en "takım" futbol kadrosu sahadaydı ama 3 sene önce bu takımın hayalini kurup Gençlerbirliği karşısında savaşan futbolcularını elleri patlarcasına alkışlayanlar bugün bu savaşan takımdan sıkılmış gibiydiler. Takımlarının savaşan ve kazanan takım olması onlara keyif vermemeye başlamıştı. Bu tavır şüphesiz medyanın "önemli olan Avrupa'da başarı" savının taraftardaki yansımasıydı. Bu kıymet bilmeme hastalığının bedelini maalesef bir ömür boyu unutamayacağımız Denizlispor maçıyla ödedik. Hep kazanan, ama Fenerbahçe taraftarını bir türlü mutlu edemeyen takım 82 gibi rekor bir puanla lig ikincisi oldu. Kaçan şampiyonluğun ardından ben de dahil birçok kişi Ulusoy federasyonu ve Fenerbahçe düşmanlarını sorumlu tuttu bu kayıptan. Ulusoy belasını kendi başımıza nasıl sardığımızı ise hiç düşünmedik. İşte o belayı başımıza saran son yıllarda en çok şikayet edilen, ligi ve lig şampiyonluğunu değersiz görme ve maç seçme hastalığıydı. Virüs de ilk defa 2005-06 sezonu taraftarında kendini göstermişti.

Teşhis koymak için 3 yıl beklemek zorunda kaldık. Bu salgın aradan geçen yıllarda futbolcusundan, yöneticisine ve teknik ekibine birçok kademeye bulaştı. Bu virüsten, Zico şampiyonluğu kaybedince "Yürüye yürüye şampiyon olmalıydık" diyebilecek kadar etkilenen Aziz Yıldırım'ın sezon başında uykudan uyanıp her yolun şampiyonluktan geçtiğini, altını çize çize camiaya anlatması bu salgından kurtulmak için atılabilecek en somut adımdı. İşte teşhis orada kondu. Bu salgının ne kadar büyük bir illet olduğunu sezon içinde yaşanan gece gündüz gibi farklı dönemlerde net bir şekilde görebiliyoruz. Zira iyileşme süreci sancılı geçer. Son 10 haftada biraz da kısmetleriyle sadece 2 puan kaybeden takım yoğun çabaların ardından bu camianın şu an için en sağlıklı birimi gibi gözüküyor. Ancak camiadaki çatlak seslerden elindekinin değerini bilmeyen, şımarık bir kitlenin halen varlığını sürdürdüğünü anlayabiliyoruz. Bunu tamamen ortadan kaldırmanın da imkanı yok. Zira insan yaradılış gereği sabırsızdır, sabırsızlık da bu hastalığın besin kaynağı. Ancak Fenerbahçeli, takımının, teknik ekibinin, yönetiminin ve içinde bulunduğu durumun iyi taraflarının farkında olup, aksayan taraflara sabırla yaklaşarak istikrar peşinde koşmayı temel felsefe benimseyebilirse camia bu tür hastalıklara karşı her zaman dirençli olur. Aksi halde teşhisi konamayan yeni hüsranlar yaşanmaya devam eder.

4 yıl aradan sonra Fenerbahçe, Trabzonspor karşısında büyük bir sınav verecek. Ligdeki tablo 14 Mayıs'takiyle hemen hemen aynı. Ancak verilecek sınav bence sahadan ziyade maçın sonrasında camianın takınacağı tavırlar ve gelecek planlamalarıyla alakalı olacak. Zira bu takım uzun süre hastalıklarla boğuşmasına rağmen bugün bulunduğu konum itibarıyla şampiyonluğu fazlasıyla haketmiştir. Bugün Trabzonspor karşısında alınacak sonuç bu gerçeği değiştirmeyecektir, değiştirmemelidir. Hani Fenerbahçe'nin en başarısız branşı futbol şubesi denir ya, aksine en büyük hastalığını yenen Fenerbahçe futbol takımı sezonun en başarılı Fenerbahçe takımıdır. Yetenekleri ölçüsünde iyi niyetle mücadele ettikçe de kazanan oldular ve inşallah da olmaya devam edecekler. Fenerbahçe 3 yıllık yapılanmanın ilk yılında iskelet kadrosunu hem sportif anlamda başarıdan taviz vermeden hem de hastalıklarından arınarak oluşturmuştur. Alınacak lig kupası ancak bu işin kaymağı olur. Neticede bugün Fenerbahçemiz'in camiasıyla kenetlenerek hakettiği şampiyonluğa ulaşacağına sonuna kadar inanıyoruz ancak bu maç ölüm kalım maçı değildir, altını çizmekte fayda var.

12 Mayıs 2010 Çarşamba

Geri Döndü


Uzun bir aradan sonra ilk kez bir kulüp takımı formasıyla sahaya çıkan Stephen Appiah taraftarlarını selamlıyor.

9 Mayıs 2010 - Bologna 1-1 Catania

9 Mayıs 2010 Pazar

Şampiyonluk İçin...



...tek sevinci senin üzüntün olanların heveslerini kursaklarında bırakmak için,

Saldır Fenerbahçe!

6 Mayıs 2010 Perşembe

Hayirli Kayip

Rakip takim taraftarinin Fenerbahce'nin 28 yillik kupa hasretiyle ilgili urettigi hicbir laf beni takimlarinin maglubiyetine adam gibi uzulmesini bilmeyen bozguncu Fenerbahceliler'in ettigi kadar rahatsiz etmiyor. Bu yaziyi yazmaya hic zamanim yoktu ama sagolsun dun beyaz iken bugun siyah olabilenler, olmayan zamani var etmesini de bildiler.

Neticede cok hayirli oldu bu kayip. Sampiyonluk icin son duzluge girmisken 27 yildir kazanilamayan kupa bir kez daha kaybedilmis diye yakin veya uzak butun gecmisini unutanlari ve onlarin kendi egolarina gore yontulmus Fenerbahce buyuklugunu gormus olduk.

Insane Corpse ve Ortaya Karisik bloglari da bu yaraya parmak basmislar sagolsunlar, eksik olmasinlar...

5 Mayıs 2010 Çarşamba

Centilmen Kulüp


AntiFenerbahçe Spor Kulübü'nün önemli temsilcilerinden Beşiktaş, resmi sitesinden Trabzonspor'a kutlama mesajı yollamış. Biz de, Fenerbahçemizin kazanamadığı her sene yaptıkları kutlamalar için kendilerine 27 yıllık kınayı toptan yolluyoruz.

link: http://www.bjk.com.tr/tr/haberler.php?h_no=17297

2 Mayıs 2010 Pazar

Şeytanın Bacağı


Bu hafta ligde alınan sonuçlar neticesinde Fenerbahçemiz Şampiyonlar Ligi biletini aldığı için Trabzonspor da kupa finalisti olarak Avrupa Ligi vizesini garantilemiş oldu. Bu açıdan bakıldığında Şanlıurfa'da oynanacak maçın bir ehemmiyeti kalmadı. Ancak bu maçın önemi Avrupa vizesinin çok daha ötesinde. 27 yıldır alınamayan bir kupa ve bu hasretin uzamasından büyük zevk alan bir kitle var Türkiye'de. Öyle ki, bu duygu Fenerbahçelilerin kupasızlık hasretinden daha güçlü. Trabzonsporlular da ayrıca 5 Mayıs 1996'nın 14'üncü yıl dönümünde Fenerbahçe'den intikam almak isteyeceklerdir.

Fenerbahçe cephesinde ise son yıllarda üst üste kaybedilen finallerden sonra değer verilen bir kupa halini aldı Türkiye Kupası. Camia, kupa tarihi boyunca kaybedeni oynayan takımlarından son 6 yıldaki 4'üncü finallerinde şeytanın bacağını kırmalarını bekliyor.

Neticede müzemizde bulunan 27 yaşındaki bu kupanın yanına yenisini eklemenin zamanı geldi de geçiyor. İnşallah sakatlık, ceza, kaza, bela olmadan Şanlıurfa'daki bu önemli virajı dönüp son düzlüğe daha güçlü ve özgüvenli bir şekilde gireriz.

Tribünden Fotoğraflar (FB 2-0 Eskişehirspor)

Blog Widget by LinkWithin