16 Mayıs 2010 Pazar

Aynı Hataları Yapmayacağız


Birçok Fenerbahçeli'nin hafızasında 14 Mayıs 2006 tazeliğini koruyor. 2005-06 sezonu, "diğerleri" ile aramızdaki çizginin iyice belirginleştiği bir sezondu. Zira Fenerbahçe'ye karşı Türk futbol tarihindeki en somut birleşme bu sezonda gerçekleşti. Konyaspor deplasmanında Anelka'nın kaleciye faul yaparak attığı golün geçerli sayılması, isyan etmek için mazeret arayan 'Diğerleri'ni harekete geçirmişti. Rakiplerimiz bu golün verilmesine gönderme yaparak "El değmemiş temiz bir lig istiyoruz" pankartlarıyla çıktılar sahaya. Ardından devre arasında o zamanki Federasyon Başkanı Levent Bıçakçı koltuğundan oldu ve Ulusoy adeta darbeyle geri döndü.

İşte bütün bunlar olurken Fenerbahçe camiasında büyük bir uyku hali hakimdi. Herkesin aklı fikri gelecek planlarındaydı. Fenerbahçe taraftarının mutsuz olması için Nobre'nin "upgrade" edilmemesi, Luciano ve Servet'in defansı, Ümit'in sağ ayağının dışı veya Daum'un vizyonsuzluğu yeterliydi. Belki Fenerbahçe tarihinin en "takım" futbol kadrosu sahadaydı ama 3 sene önce bu takımın hayalini kurup Gençlerbirliği karşısında savaşan futbolcularını elleri patlarcasına alkışlayanlar bugün bu savaşan takımdan sıkılmış gibiydiler. Takımlarının savaşan ve kazanan takım olması onlara keyif vermemeye başlamıştı. Bu tavır şüphesiz medyanın "önemli olan Avrupa'da başarı" savının taraftardaki yansımasıydı. Bu kıymet bilmeme hastalığının bedelini maalesef bir ömür boyu unutamayacağımız Denizlispor maçıyla ödedik. Hep kazanan, ama Fenerbahçe taraftarını bir türlü mutlu edemeyen takım 82 gibi rekor bir puanla lig ikincisi oldu. Kaçan şampiyonluğun ardından ben de dahil birçok kişi Ulusoy federasyonu ve Fenerbahçe düşmanlarını sorumlu tuttu bu kayıptan. Ulusoy belasını kendi başımıza nasıl sardığımızı ise hiç düşünmedik. İşte o belayı başımıza saran son yıllarda en çok şikayet edilen, ligi ve lig şampiyonluğunu değersiz görme ve maç seçme hastalığıydı. Virüs de ilk defa 2005-06 sezonu taraftarında kendini göstermişti.

Teşhis koymak için 3 yıl beklemek zorunda kaldık. Bu salgın aradan geçen yıllarda futbolcusundan, yöneticisine ve teknik ekibine birçok kademeye bulaştı. Bu virüsten, Zico şampiyonluğu kaybedince "Yürüye yürüye şampiyon olmalıydık" diyebilecek kadar etkilenen Aziz Yıldırım'ın sezon başında uykudan uyanıp her yolun şampiyonluktan geçtiğini, altını çize çize camiaya anlatması bu salgından kurtulmak için atılabilecek en somut adımdı. İşte teşhis orada kondu. Bu salgının ne kadar büyük bir illet olduğunu sezon içinde yaşanan gece gündüz gibi farklı dönemlerde net bir şekilde görebiliyoruz. Zira iyileşme süreci sancılı geçer. Son 10 haftada biraz da kısmetleriyle sadece 2 puan kaybeden takım yoğun çabaların ardından bu camianın şu an için en sağlıklı birimi gibi gözüküyor. Ancak camiadaki çatlak seslerden elindekinin değerini bilmeyen, şımarık bir kitlenin halen varlığını sürdürdüğünü anlayabiliyoruz. Bunu tamamen ortadan kaldırmanın da imkanı yok. Zira insan yaradılış gereği sabırsızdır, sabırsızlık da bu hastalığın besin kaynağı. Ancak Fenerbahçeli, takımının, teknik ekibinin, yönetiminin ve içinde bulunduğu durumun iyi taraflarının farkında olup, aksayan taraflara sabırla yaklaşarak istikrar peşinde koşmayı temel felsefe benimseyebilirse camia bu tür hastalıklara karşı her zaman dirençli olur. Aksi halde teşhisi konamayan yeni hüsranlar yaşanmaya devam eder.

4 yıl aradan sonra Fenerbahçe, Trabzonspor karşısında büyük bir sınav verecek. Ligdeki tablo 14 Mayıs'takiyle hemen hemen aynı. Ancak verilecek sınav bence sahadan ziyade maçın sonrasında camianın takınacağı tavırlar ve gelecek planlamalarıyla alakalı olacak. Zira bu takım uzun süre hastalıklarla boğuşmasına rağmen bugün bulunduğu konum itibarıyla şampiyonluğu fazlasıyla haketmiştir. Bugün Trabzonspor karşısında alınacak sonuç bu gerçeği değiştirmeyecektir, değiştirmemelidir. Hani Fenerbahçe'nin en başarısız branşı futbol şubesi denir ya, aksine en büyük hastalığını yenen Fenerbahçe futbol takımı sezonun en başarılı Fenerbahçe takımıdır. Yetenekleri ölçüsünde iyi niyetle mücadele ettikçe de kazanan oldular ve inşallah da olmaya devam edecekler. Fenerbahçe 3 yıllık yapılanmanın ilk yılında iskelet kadrosunu hem sportif anlamda başarıdan taviz vermeden hem de hastalıklarından arınarak oluşturmuştur. Alınacak lig kupası ancak bu işin kaymağı olur. Neticede bugün Fenerbahçemiz'in camiasıyla kenetlenerek hakettiği şampiyonluğa ulaşacağına sonuna kadar inanıyoruz ancak bu maç ölüm kalım maçı değildir, altını çizmekte fayda var.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Blog Widget by LinkWithin