29 Haziran 2010 Salı

Merakla beklenen sezon... 2010-2011...

Hayırlı olsun diyerek başlayalım.

Kaçan şampiyonluğun ardından Daum'la yolların trajikomik bir şekilde ayrılması, Aykut Kocaman'ın gelecekte oturmasını beklediğimiz koltuğa beklentilerden bir süre erken oturmasını beraberinde getirdi. Dilerim Sayın Başkan'ın basın toplantısında söylediği gibi, Kocaman'ın teknik direktörlüğü ile Fenerbahçemizde yeni bir çığır açılır. Temennimiz Başkan'ın dile getirdiği bu güzel dileklerin gerçekleşmesi yönünde.

Takımı ve oyun anlayışımızı silbaştan yapmanın takımdan götüreceklerinin farkında olduğunu düşündüğüm Kocaman'ın, Daum'un kazandırdıklarının üstüne koyarak yola devam etmesi hem kendisine, hem de Fenerbahçe'ye kazandıracaktır.

Aykut Kocaman'la anlaşılmasının ardından, Aykut hocanın yardımcılıklarını eski sağ bekimiz Arap İsmail yani İsmail Kartal ile Aykut Kocaman'ın İstanbulspor'da oynadığı dönemde İstanbulspor'un kalecisi olan Fahrudin Ömeroviç'in yapacakları da açıklandı.

Geçtiğimiz sene Ertuğrul Sağlam'ın Bursaspor'un başında elde ettiği başarının da etkisiyle alınan bu önemli yerli teknik kadro kararının olumlu veya olumsuz sonuçları; başkanlığı döneminde, Rıdvan ve Oğuz'la yaşanan kötü dönemlerin ardından, şimdi de efsane üçlüden Aykut'a da şans vermiş olan Başkan Aziz Yıldırım'ın başkanlığının Fenerbahçe taraftarları tarafından değerlendirilmesinde önemli bir rol oynayacaktır.

Fenerbahçemizin geleceği kendisine emanet edilen Aykut hocaya başarılar diliyorum.

Ve elbette bol şans...

Rıdvan, Oğuz, Aykut ve Arap İsmail aynı karede...

13 Haziran 2010 Pazar

İstikrar Teğet Geçmesin

Son haftada kaybedilen şampiyonluktan sonra gözler teknik direktör konusunda verilecek karara çevrilmişti. Zira şampiyon olamayan teknik direktör ile yolları ayırmak Fenerbahçe'nin yazılı olmayan bir kuralı gibi işledi bugüne kadar. Fenerbahçe tarihinin en uzun süre başkanlık yapan isimlerinden biri olan Aziz Yıldırım'ın son haftada kaybedilen ikinci şampiyonluktan sonra da bu kuralı yine işletip işletmeyeceği merakla bekleniyor.

Büyük resme bakıldığında Fenerbahçe tarihinde istikrar vurgusunun en güçlü yapıldığı dönemdeyiz. Ancak bu çabanın en azından futbol şubesi için söylemlerin ötesine geçtiğini söylemek kolay değil. Futbol şubesinin son dört sezonda dört farklı teknik direktörle çalışma ihtimalinin güçlü bir şekilde dillendirilmesi bile istikrar savunucusu bir yönetimi rahatsız etmeli.

Trabzonspor maçının üzerinden tam bir ay geçti. Fenerbahçe'nin sözleşmeli teknik direktörü Christoph Daum'un akıbetiyle ilgili sağlıklı bir bilgi almak mümkün değil. Futbolcular ondan "eski teknik direktörümüz" diye bahsediyor, yeni transferimiz Aykut Kocaman'ı "takımın eski sportif direktörü yeni teknik direktör" olarak tanıtıyor. Ancak Daum'un sözleşmesine son verileceği yönündeki söylentiler karşısında yönetim cephesinin süren sessizliği, bilgi kirliliği içerisinde zararlı tartışmalara yol açıyor.

Diğer taraftan, Ertuğrul Sağlam'ın Bursaspor'da kısıtlı imkanlarla lig şampiyonluğuna ulaşmasının ardından ortalığı kasıp kavuran Türk ve genç teknik adamlarla çalışma heyecanı yönetimimizi de etkilemişe benziyor. Ancak bu karşısında durulamayacak bir rüzgâr değil. Sezonu Fenerbahçe'nin 103 gollük rekorunu kırarak şampiyon olma iddiasıyla açan ancak 34'üncü hafta sonunda sadece 61 golle 10 puan arkamızda kalan Galatasaray'ın Rijkaard ile yola devam etmesi bunun en yakın örneğidir. Fenerbahçe cephesinde ise ağızları bıçak açmıyor. Camia da ister istemez takımın müstakbel teknik direktörü Aykut Kocaman'a kendisini hazırlıyor.

Aykut Kocaman'ın teknik direktörlüğe getirilmesi geçen sezon büyük umutlarla öne sürülen Futbol Direktörü makamını ve şube istikrarını da tehdit ediyor. Aykut'un hem görevini sürdüreceği hem de teknik direktör olacağı söylentileri aslında Türk futbolunda çığır açabilecek bir hamlenin 1 yıllık deneme süresinin ardından rafa kaldırılması anlamına geliyor. Bence geçen sezonun dibe vurmuş hastalıklı kadrosunun tedavisinde ve sezon içinde yaşadığımız onca sıkıntıya rağmen yarıştan kopmamamızda Daum ve Aykut'un birlikte çalışmalarının payı büyüktü. Daum gibi Türkiye şartlarına alışkın bir teknik adamın sezon sonunda yaptığı açıklamada Bundesliga'da 4 sezon geçirmiş gibi yorulduğunu söylemesi bile olası bir görev değişimi halinde Aykut Kocaman'ı ne kadar ağır bir yükün beklediğini gösteriyor.

Malatyaspor'un başındayken bile taraftarların yönetim için yaptıkları istifa çağrılarını kendi istifasıyla susturacak kadar duygusal bir yapıya sahip olan, Aziz Yıldırım'a "ben biraz düşüneyim" diyemeyecek kadar romantik bir Fenerbahçeli'nin ipi kuyuya inmek için ne kadar tekindir, tartışılır. Zira benzer bir tabloyu Löw'ün ardından "Fenerbahçe'nin Fatih Terim'i" sözleriyle göreve gelip ilk Avrupa sınavında MTK'ya elenince ısrarlara rağmen istifa eden Rıdvan'da yaşadık. Son 20 yılın en kötü sezonlarından birisi 3 farklı teknik direktör ile tamamlandı. Bu sezondan sonra Aziz Yıldırım alternatifsiz kadrosunda yaşanan sakatlıklar nedeniyle sezon sonunu getiremeyen Löw ile yolları ayırmakla en büyük hatasını yaptığını itiraf ediyordu. Bugün yaşananları da göz önüne getirince Aziz Yıldırım dönemi kendi içinde tekrar eden bir tarih gibi görünüyor.

Tıpkı son anketimizdeki eşitlik gibi, camia içinde de azımsanmayacak bir kesim futbol şubesinde istikrar söyleminin sözde kalmasından rahatsızlık duyuyor ve aradan 12 yıl geçmiş olsa da artık bir yerden başlanması gerektiğini düşünüyorlar. Aziz Yıldırım'ın dönüp dolaşıp ikinci kez başvurduğu bir isim olan Christoph Daum Fenerbahçe'de görev yaptığı 4 sezonda da Fenerbahçe'yi yarışmacı kimliğine yaraşır bir şekilde çalıştırarak finallerin takımı haline getirdi. Bu yeni dönemde de kendi takımını kurmasına izin verilirse neler yapabileceğini biliyoruz. Ancak geçen 1 aylık sürede takınılan tavır Daum ihtimalini zayıflatıyor. Gönül ister ki, Aykut Kocaman yetkilerini kullanarak Daum ile göreve devam etme kararı alsın, hem Daum'a sağlıklı bir çalışma ortamı sağlasın, hem Fenerbahçe'nin yıllardır zarar veren istikrarsızlık ezberini Futbol Direktörlüğü makamının da değerini yükselterek bozsun, hem de kulübü gereksiz tazminat yükünden kurtarsın. Ancak ne olursa olsun, inşallah verilecek karar Fenerbahçe için tarihteki kötü örneklerin tekerrür etmediği bir dönem ve zaferler getirir.

3 Haziran 2010 Perşembe

1 Haziran 2010 Salı

Tribüne Yabancıyı Kim İstedi?


Futbol Federasyonu 6+2 olan yabancı kontenjanının 6+2+2 olmasına karar verdi. Bir başka deyişle tribüne iki tane transfer hakkı çıktı. Yapılan açıklamada bu kararın hangi gerekçeyle kabul edildiği yönünde bilgi verilmiyor. Fenerbahçe'nin yabancı sınırlamasının kaldırılması yönünde 3-4 yıl önce yaptığı başvurudan bu yana hiçbir kulüp yabancı kontenjanı konusunu gündeme dahi getirmemişti. Herhangi bir açıklama yapılmayınca da "Durup dururken tribünde oturacak oyuncu sayısının arttırılmasını gerektirecek ne oldu?" sorusu akıllara geliyor.

En mantıklı açıklama elinde patlayan yabancılardan dolayı transfer yapamaz hale gelen Beşiktaş'ın bu dönemde elinin güçlendirilmesi oluyor. Bu federasyonun Hasan Doğan ile birlikte Şubat 2008'de göreve başladığını farz edersek, bu kararı almak için üç sezon beklenmesi de bu ihtimali güçlendiriyor. Eğer bu karar başından beri federasyonun ajandası bulunuyorsa neden şimdiye kadar beklendiğine açıklık getirilmesi futbol yönetiminin şeffaflığı açısından faydalı olacaktır. Zira önceki dönemlerde yabancı kontenjanının zırt pırt değişmesine alışmış olan futbol kamuoyu bundan 2 yıl önce alınacak benzer bir kararı garip karşılamayacaktı.

Eğer bu karar futbol federasyonunun 3 yıllık tecrübesiyle şekillendiyse bu da Türkiye'de futbol yönetimine talip olanların futbol kamuoyunun en ciddi sorunlarıyla ilgili hiçbir fikir sahibi olmadan yola çıktıklarını gösterir ki, bu da başlı başına vahim bir durumdur.

Neticede bir karar verilmiş. 2 yıl içerisinde yeni bir karar verileceğini, eninde sonunda da yabancı sayısının serbest bırakılacağını tahmin etsem de, umarım günlük endişelerle alınmış bu karar Türk Futbolu için hayırlı olur.

Akıl Tutulması

İsrail Gazze'de sınırı çoktan aşmış olmasına rağmen uluslararası kamuoyunu yalanlarla kandırarak hiçbir ciddi tepki görmeden bugünlere kadar geldi, ancak son giriştikleri kanlı eylemle adeta baltayı taşa vurdu. Suç olduğu ayan beyan ortada olan ve en az 10 kişinin ölümüyle sonuçlanan bir olaya girişebilmek ya akıl tutulması ya da bile bile dünyaya kafa tutmakla açıklanabilir. Bana kalırsa aldıkları ahlar onları böyle aptalca bir hatanın içine itti ve adeta Allah Netanyahu hükümetini İsrail'in başına bela olarak sardı.

Diğer taraftan, bu eylem İsrail dışında herhangi bir Ortadoğu ülkesi tarafından gerçekleştirilmiş olsaydı bunun bedeli çoktan ödenmeye başlamıştı. Bu açıdan bakıldığında İsrail halen kayırılmaya devam ediyor zira İsrail'in her hareketini doğru kabul etmeye programlanmış ülkelerin görüşlerinin bir günde değişmesi beklenemez. Ancak umarım İsrail yönetiminin Siyonist yönetim anlayışına Türkiye'nin sesini neden yükselttiğine, Ortadoğu'da istikrarı kimlerin baltaladığına, Amerikan nefretinin temelinde hangi şımarık ülkeye aktarılan milyarlarca dolar ve verilen koşulsuz desteğin yattığına, bu elim hadisenin ardından başta Amerika olmak üzere bütün dünya anlam vermeye başlamıştır.

Çarşamba günü Abdi İpekçi'de salonun gündemine şehitlerimiz ve İsrail'in insanlık dışı politikaları da şüphesiz gelecektir. Mavi Marmara'da canlarını ve sağlıklarını verenler kadar olmasa da sesimizi yükselterek veya dualarla bunda katkımız olursa ne mutlu bize. İnşallah bu süreç orta doğuda barış ve Filistin'in özgürlüğüne vesile olur.
Blog Widget by LinkWithin