31 Temmuz 2010 Cumartesi

Sezon Başı Lakırtıları


Kadromuzda şu anda 9 yabancı futbolcu yer alıyor. (Andre Santos, Lugano, Bilica, Cristian, Alex, Deivid, Güiza, Dia, Stoch) Aykut Kocaman kampta yaptığı toplantılarda ileri uca bir yabancı transferi yapılacağını defalarca belirtti. Ayrıca kamp sonrası bazı futbolcularla yollarımızı ayırabileceğimizi de ekledi. Son olarak Başkan Aziz Yıldırım'ın Fenerbahçe Dergisi'ndeki açıklamasında 1 ya da 2 yabancı transferinin gündemde olduğunu söylemesi mevcut yabancı kadrosundan bir yabancının gönderilebileceği anlamına geliyor.

Gönderilecek yabancı için en büyük adayın Güiza olduğu açık; satılacak mı, takasta mı kullanılacak ya da elden çıkarabilecek miyiz orası muamma. Eldeki forvetlerin performansı iç açıcı olmasa da kimsenin Güiza'yı takımda tutmaya gönlü yok. Ancak Güiza gitse de gitmese de eldeki yerli kadro ve yabancı kontenjanı, oyuncu tercihlerinde radikal değişiklikler ve özellikle Türkiye liginde bazı zorunlu tercihler ortaya çıkarabilir.

Öncelikle Aykut Kocaman'ın açıklamalarından Alex'in de yer aldığı mevcut 4-2-3-1 dizilişinde en azından ilk zamanlarda radikal bir değişikliğe gidilmeyeceğini anlıyoruz. Aykut Hoca'nın Alex'in üzerindeki yükü alma işini zamana yaymak ve başarabilirse de önümüzdeki yıllarda Alex olmadan da yaratıcı olabilen bir takım oluşturmak niyetinde olduğunu söyleyebiliriz.

Volkan

Gökhan---Lugano---???---Santos

???------Emre

???----------Alex--------Stoch

Yabancı

Yukarıdaki diziliş ilk zamanlarda tercih edeceğimiz Alex'in de yer aldığı ideal 11'imiz. Saha içinde 6 yabancı oyuncuya izin verilen Türkiye Ligi için bir sorun ortaya çıkıyor. O da bu dizilişte soru işareti olan 3 yerde sadece 1 yabancı oyuncu kullanılacağı için burun kıvrılan tercihlerin olma ihtimali. Bu bir yandan bu üç pozisyon için ideal oyuncuları bulamadığımızı ancak diğer taraftan bu mevkiler için ciddi bir rekabetin olacağını gösteriyor. Kadromuzda adı doğrudan tahtaya yazılan sadece 3 Türk futbolcunun bulunuyor olması ise yerli oyuncu kadrosunun kalitesine ışık tutuyor.

Tekrar bu 3 pozisyona dönersek; Cristian, Dia ve Bilica, bir fikir birliği olmasa da bu mevkilerin 1 numaralı oyuncuları. İşte bu üçlüden sadece biri ligde ilk 11'de forma şansı bulacak. Orta sahada Selçuk veya Mehmet; sağ kanatta Kazım, Özer ya da Mehmet; stoperde ise Önder, Bekir veya İlhan'ın kendilerini göstermek için ellerinde çok ciddi bir fırsat var.

Aykut Hoca'nın stoperde Bilica'dan alabileceği katkıyı Önder'in sertlik, Bekir'in de teknik açıdan vermesi zor gözüküyor. İlhan'ın teknik açıdan methini çok duysak da Gençlerbirliği formasıyla ve hazırlık maçlarında bıraktığı intiba Bilica'yı bana göre tartışmasız savunmanın 1 numaralı adamı yapıyor. Aykut Hoca yerli rotasyondan Lugano'yla uyumlu bir partner çıkaramazsa Bilica Aykut Hoca'nın stoperdeki vazgeçilmezlerinden biri olmaya aday.

Cristian, Young Boys maçındaki silik performansıyla gözden düşmüş gibi gözükse de top hakimiyeti ve pas isabeti nedeniyle bence Aykut Hoca'nın Selçuk'tan önceki tercihi olur. Ayrıca bu bölgede sakatlığı süren Mehmet iyileşir ve form tutarsa defansif açıdan soru işaretlerini beraberinde getirse de yerli bir alternatif olabilir. Dia'yı izlemeden sağ kanat hakkında yorum yapmak doğru olmaz ancak yine de Kazım'ın Türk pasaportu, Mehmet veya Özer'in defansif oyuna yatkınlıkları sağ kanattaki Türk rotasyonunun en büyük avantajları olacak.

Diğer taraftan sonuçlarıyla Aykut Kocaman'ı rezil ya da vezir edebilecek bir diziliş olan 4-3-3 yabancı kontenjanı kaynaklı tercih tartışmalarını azaltabilir. Ancak o da Alex'i 11 dışında bıraktığı için başlı başına bir tartışma konusu olacaktır.

Volkan

Gökhan---Lugano---Bilica---Santos

Mehmet---Özer---Emre

Dia----Yabancı----Stoch

Bu kadronun bana göre en büyük soru işareti aslında Alex'in yokluğu. Mehmet-Özer-Emre üçlüsü Türkiye standartlarında Busquets-Xavi-Iniesta gibi gözükseler de takım ne zaman Aykut Kocaman'ın hedeflediği topa hakim, rakibi top peşinde koşturan bir takım halini alır bilemiyoruz. Bu üçlü topun peşinden koşmaya başlarsa gözler gol noktalarında Alex'i, orta sahada da Cristian'ı ve Selçuk'u aramaya başlar.

Kağıt üzerinde Aykut Kocaman'ın 4-3-3'ü heyecan verici gözükse de bu sistemi sadece futbolcuların yerlerini değiştirerek oynamayacağız. Takımın en sağlam halkası Lugano'nun teknik yetersizlikleri nedeniyle en zayıf halka halini alabileceği köklü bir değişimden bahsediyoruz. Bu nedenle takımın son 5 yıldaki golcüsü, halen takımın en güvenilir gol ayağı olan Alex'in bu sezon da tahtaya adı yazılan ilk oyuncu olması garip karşılanmamalı. Bu dönüşümde sabırsız olmak, zaten sancılı geçmesi muhtemel bir dönemi daha da çekilmez bir hale sokabilir.

Özetle, soru işaretlerini dağıtmak kolay olmayacak. Sezon boyunca oyuncu tercihleri en büyük tartışma konusu olacak. Geçmişten dersler çıkarmak gerektiği gibi takımın birçok eksikle çıktığı ve 10 kişi kaldığı Young Boys maçındaki performansı nedeniyle karalar bağlamamak gerekir.

19 Temmuz 2010 Pazartesi

Aykut Kocaman'ın gelişi devrim midir?


Aziz Yıldırım'ın önce 19 Mayıs'taki basın toplantısında, sonra da 27 Mayıs'taki Düzce tesisleri temel atma töreninde Fenerbahçe futbol takımının geçen sene başarılı olduğunu söylemesinin üzerinden çok fazla zaman geçmedi. Ancak takımın teknik kadrosu kısa sürede tamamen değişti. Başkan iki açıklamasında da "bence" ifadesini ısrarla kullanıyor. Akabinde Haziran ayının ilk yarısında ne olduysa oluyor. İstanbul'a çağrılan Christoph Daum'un yönetimle yaptığı toplantının ardından "sözleşmeyle belirlenmiş çerçevede" görevini sürdüreceğinin açıklanması; basın açıklamasının detaylarına bakınca bunun bir inatlaşmadan ibaret olduğunun anlaşılması, Alman hocayla uzun pazarlıklar sonucu yolların ayrılması, Aykut Kocaman'ın sahaya inmesi ve son olarak yönetimin Daum'un başarısızlığının kamuoyu tarafından onaylandığını iddia ederek kendisini haklı çıkarması geride kalan iki ayın özeti gibi gözüküyor.

İki ay önce Aziz Yıldırım'ın yaptığı açıklamalarla ve son olarak yayınlanan "Fenerbahçe Spor Kulübü" imzalı basın açıklamasının taban tabana zıt olması Fenerbahçe'de kararların camianın nabzına göre şekillendiğini gösteriyor. Bence bu açıklamalardan çıkartılabilecek biri olumlu diğeri olumsuz iki çarpıcı sonuç var. Mayıs sonuna kadar kulüp başkanı tarafından başarılı kabul edilen bir takımın teknik adamı başkanın muhafazakar söylemlerinin aksine tazminat ödenerek görevden alınıyor. Bu, Aziz Yıldırım'a yapışmış "astığım astık, kestiğim kestik" üslup ile çelişen, kulüp içi demokrasi ve camianın sesine kulak veren yönetim anlayışının delili sayılabilecek bir durumdur. Bir insanın düşüncesinin 1 ayda tamamen tersine dönmeyeceğini varsayarsak, bu işin olumlu tarafı.

Olumsuz tarafı ise yönetimin camianın nabzına göre karar verip, en risksiz adımları atması, suya sabuna dokunmamasıdır. Türkiye'de rüzgarın yönünü belirleyenlerin başında medyanın geldiğini kabul edersek yönetim anlayışının buna dayanmasındaki sakıncalar daha net bir biçimde ortaya çıkıyor. Zamanında Terim rüzgarıyla Löw'ün gönderilip Rıdvan'ın göreve getirilmesi, takımı iyi çalıştırmayan Mustafa Denizli'nin sezon ortasında gönderilip yerine disiplinli Lorant'ın getirilmesi, rahat Zico'nun yerine disiplinli Aragones, umursamaz Aragones yerine eski dost Daum; eski dost, yeni paragöz Alman Daum'un yerine içimizden biri, "git deyince giden" Aykut Kocaman'ın getirilmesi bu yönetim anlayışının bir gelenek haline geldiğini gösteriyor. Kocaman'ın göreve gelmesinde Ertuğrul Sağlam'ın Bursaspor ile elde ettiği şampiyonluğun ardından ivme kazanan milliyetçi akımın etkileri de göz ardı edilemez. Yönetimin bu zaafı camiaya ve taraftara büyük bir sorumluluk yüklüyor. Zira bu yönetim doğru veya yanlış camianın sesine kulak veriyor.

12 yıllık başkanlık tecrübesine rağmen Aziz Yıldırım ve yönetimlerinin özellikle futbol takımı söz konusu olunca icraata dökemediği en güçlü söylem "istikrar" olmuştur. Bu anlayışın Aykut Kocaman döneminde devam edeceğinin garantisi olmasa da, 12 yılın bıraktığı intiba endişelenmek için yeterli. Diğer taraftan Rıdvan ve Mustafa Denizli gibi iki Türk teknik direktörle sezon açmış olan Fenerbahçe için yeni bir Türk ile çalışmayı "devrim" olarak dillendirmek de çok doğru değil. Zira son 12 yılı göz önüne alacak olursak Fenerbahçe'de "Devrim" bir teknik direktörün gelmesi değil, gitmemesiyle olur. Önümüzdeki dönemin devrim niteliğinde olup olmayacağını da camia ve yönetimin Aykut Kocaman'a kötü günde vereceği samimi destek gösterecektir.

8 Temmuz 2010 Perşembe

Barcelona olmadan asla!

Euroleague kuraları çekildi. Tıpkı geçen sezon olduğu gibi Barcelona ve Siena'nın grubuna düştük. Siena ve Barcelona'nın gücünden ziyade son iki torbadan gelen takımların çantada keklik olmaması C grubunu zorlu bir grup haline getirebilir. Zira seri başı takım bütün maçları kazanacak kadar güçlü olduğu sürece bir rahatsızlık vermiyor. Diğer taraftan Erman Kunter'in çalıştırdığı Fransa şampiyonu Cholet Basket ve her zaman tehlikeli bir takım olan Cibona son iki torbadan çekilebilecek en güçlü iki takım bana göre.

Bu tabloya göre zorlu bir Euroleague grubu bizi bekliyor. Özellikle idari ve teknik kadrosu yenilenen, birçok yeni oyuncusu olan bir takım olduğumuz için sezon başında göstereceğimiz uyum en büyük soru işareti. Şimdiye kadar atılan adımlar ise takımın geçen sezon olduğundan çok daha dengeli olacağını gösteriyor. Bu grupta Cholet Basket ve Cibona deplasmanlarından galibiyet çıkarmak belki kolay olmayacaktır ama Barcelona ve Siena gibi takımlara en azından Abdi İpekçi'de diş geçirebilecek sertliğe ulaşmamız uzak bir ihtimal gibi gözükmüyor.

Regal FC Barcelona (İspanya)
Montepaschi Siena (İtalya)
Lietuvos Rytas (Litvanya)
Fenerbahçe Ülker
KK Cibona Zagreb (Hırvatistan)
Cholet Basket (Fransa)

Taraftarlar açısından Aydın Örs'ün Fenerbahçe basketbol tribünleri için önemli bir motivasyon kaynağı olduğunu ispatlamak için bundan iyi bir zaman düşünemiyorum. Umarım atılan bunca olumlu adımdan sonra uyuşukluğumuz son bulur. Aydın Örs'ün teknik kadroda değil de idari kadroda yer alması, son 5 sezonda 4'üncü kez Barcelona'yla eşleşiyor olmanın verdiği can sıkıntısı gibi yeni mazeretlere de kapımız açık tabi.

Foto: euroleague.net
Blog Widget by LinkWithin