20 Haziran 2009 Cumartesi
Potada Sezonun Ardından
Basketbolda bir sezon daha geride kaldı. Efes Pilsen karşısında 2-0 öne geçtikten sonra kaybettiğimiz seri bizleri derinden üzdü. Ama artık önümüze bakma zamanı. Son iki sezonda rakiplerimizi süpürerek aldığımız şampiyonlukların ardından Efes'in son bir atakla Ergin Ataman'a yönelmesiyle yeni bir rekabet doğdu. Başına geçtiği takımların kalitesini transferlerle yükselten Ergin Ataman geçtiğimiz yıllarda oyun kuruculuğunu Can Akın, Mustafa Abi veya uyum problemi yaşayan Amerikalılar'ın yaptığı Efes'e ister istemez seviye atlattı. Kerem Tunçeri, Ender Arslan ve hatta finallerde şans bulamayan Engin Atsür ve Milos Vujanic ile güçlü bir oyun kurucu rotasyonu kuran Ergin Ataman; Mario Kasun ile pota altına sınıf atlattı. Charles Smith ve Shumpert gibi iki etkili şutör ve finalin kilit oyuncusu Sinan Güler'in de katkılarıyla Efes Pilsen komple bir takım halini aldı. Bütün bu revizyona bakınca Türkiye'de basketbolun gelişimi için yatırım yaptığı sanılan Efes Pilsen'in finallerde 2-0 geriye düştükten sonra Federasyonu şube kapatmakla tehdit etmesine anlam verebiliyorum. Çünkü hiçbir ticari kurum bu revizyonları her sene yapmaya tahammül edemez.
Efes Pilsen geçen sezon kadrosunda bulunan Kerem Gönlüm ve Ender Arslan'ın dışında bütün oyuncularını gönderip yaptığı 10 transfer ve Ergin Ataman hamlesiyle son kurşununu atmıştı. Seride 2-0 geriye düşüldükten sonra işi çirkinleştirip ibreyi tersine çevirmeyi denediler. Neticede hayatta kalmayı başardılar. Bu yönetim tarzıyla Efes Pilsen'in altyapısıyla ayakta kalan lokomotif takım olarak tanımlanması zorlama bir ifadeden öteye geçmez. Aydın Örs takımdan ayrıldıktan sonra Efes Pilsen'in bir spor kulübünden bir ticarethaneye dönüştüğünü kabul etmek gerekir. Kaybedilen her şampiyonluktan sonra transfere bel bağlanması kulübü kuyunun dibine getirdi. Bu durum Efes Pilsen'in dillere pelesenk olmuş lokomotifliğinin de tekel olmasından kaynaklandığını gösteriyor. Taht sallanınca en kolay yol olan transfere başvuruldu. Neticede bir müessesenin sürekli kaybettiği bir alanda yaşaması mümkün değildir. Eğer Efes Pilsen basketbola yatırımlarında samimi olsaydı bunun bahsi bile açılmazdı.
Efes Pilsen'i bir kenara bırakıp kendi takımımıza bakacak olursak en önemli sorunumuzun 2 numaralı pozisyonda yaşanan istikrarsızlık olduğu gözüküyor. Bu pozisyonda 3 yıldır düzenli bir şekilde görev yapan Ömer Onan son iki şampiyonlukta savunmasıyla finallerin yıldızı olsa da genelde savunmasıyla rakibin en önemli oyuncusunu saf dışı bırakarak "yardımcı oyuncu" hüviyetinde bunu başarıyordu. 2007'de 2 numaralı pozisyonun hücum silahı İbrahim Kutluay, 2008'de ise Tarence Kinsey olmuştu. Bu sezon ise Ömer hem durduran hem vuran olmak zorunda kalınca aksaklıklar yaşandı. 35 yaşına basan ve geçen sezonun yarısında Yunanistan'a gittikten sonra geri dönmesine izin verilmeyen İbrahim Kutluay'ın yerine sezon başında Utah Jazz'dan Gordan Giricek transfer edilmişti. Koç Bogdan Tanjevic Gordan Giricek'in sakatlığı nedeniyle ligde sadece 15 maç oynayacağını bilse İbrahim'i bir sezon daha kadroda tutmak isteyebilirdi. Neticede dış atışlarda 38 yaşındaki Mrsic'in eline bakıyor olmamız bile bu bölgede takviyeye ihtiyaç duyduğumuzun apaçık göstergesi.
Bir başka sıkıntımız olan oyun kurucu pozisyonunda Solomon'un gelmesiyle bu sorunu büyük ölçüde aştık. Emir'in yardımıyla işi götürmeye çalışan Green, Solomon'un gelişiyle daha rahat oynamaya başlarken, Damir de tamamen 2 numaraya kayarak Gordan Giricek'in yokluğunu hissettirmemeye çalıştı. Her ne kadar Solomon'un top kayıplarıyla başımıza işler açtığı söylense de herhangi bir oyun kurucu transferi olmadan Efes Pilsen karşısında hücumda kilitlenmeye çok müsait bir yapımız var. Eğer bir transfer söz konusu olacaksa da Solomon'dan daha az uyum sorunu çekecek oyuncu bulamazdık. Bu konuda teknik ve idari yönetim ellerinden geleni yapmıştır. Ancak 2 numaralı pozisyonun bir numaralı ismi olacak oyuncunun yokluğu hücumlarda tıkanmalara ve aksamalara sebep olmuştur. Bu zaafımızı iyi değerlendiren Efes Pilsen de 3 yıl aranın ardından bir şekilde şampiyonluğa ulaşmıştır.
Son olarak da Fenerbahçemiz'in kendi taraftarı önünde oynadığı bütün maçları kaybetmesinin ne anlama geldiğini düşünmekte fayda var. Burada bence iki unsur göze çarpıyor. Birincisi takımımızın yarısı 1986 ve sonrasında doğmuş genç oyunculardan kurulu. Preldzic, Vidmar, Oğuz, Ömer, Semih, hatta Serhat ve Enes. Bu oyuncular maalesef 12 bin kişilik Abdi İpekçi'de sezonun büyük bölümünü boş tribünler önünde oynuyorlar. Fenerbahçe gibi büyük bir camianın oyuncularının kendi taraftarı önünde daha başarısız olmasının bana göre tek açıklaması o salona düzenli bir şekilde giden 5 bin Fenerbahçe taraftarının olmamasıdır. Maalesef Abdi İpekçi ya şampiyonluk kutlamak için ya da bıçak kemiğe dayanınca doluyor. İlk durumda tribünlerdeki rehavet, ikincisinde de gerginlik oyuncuları zorluyor. Genç bir kadroya sahibiz ve alttan Enes Kanter gibi yeni gençler de geliyor. Bu gençlerin kalabalık tribünler önünde oynamayı derbi maçlarda veya Partizan, Aris gibi deplasmanlarda çuvallayarak değil, kendi taraftarı önünde daha fazla oynayarak hatalar yaparak öğrenmesi gerekiyor.
Neticede Fenerbahçemiz basketbolda Efes Pilsen'in büyük yatırımlarla kurulmuş hırslı kadrosuna şampiyonluğu kaptırdı. Bu sezondan çıkarılacak çok önemli dersler var. Öncelikle bozgunculuk yapmadan, Efes'in sağlıksız yapısını örnek almadan sakin kafayla düşünerek kararlar verilmelidir.
Transferde bu sezon verim alamadığımız Gordan Giricek'in eksikliği mutlaka göz önünde bulundurulacaktır. Shumpert, Charles Smith gibi oyuncuları varken Efes Pilsen'in Avrupa'nın en değerli şutörlerinden Rakocevic'i getirmesi önümüzdeki yıl için güzel bir motivasyon kaynağı olabilir. Fenerbahçe'nin sporcu yetiştirdiği kadar yarışmacı bir takım olduğunu bilen Tanjevic'in yönetiminde gerekli takviyelerle hem Türkiye hem de Avrupa'da çok daha başarılı olacağımıza inanıyorum. Efes Pilsen'e kaybettik diye ortalığı yakıp yıkmanın anlamı da yok. Hırslarını çirkinliğe ve çirkefliğe dönüştürüp hakemleri baskı altına alarak serinin seyrini tamamen değiştirdikleri için ve rakibinin hakkını vermemekte direnen Fenerbahçe düşmanı teknik adamları nedeniyle Fenerbahçe taraftarının nefretini kazanan bir rakip var karşımızda. Ama paraya kıyıp sadece Türkiye'de değil Avrupa'da başarılı olabilecek bir takım kurduklarını da kabul etmek gerekir. Biz de kendi imkanlarımızı, altyapımızı ve istikrarlı bir şekilde gelişme gösteren takımımızı kullanarak Avrupa'da paraları saçan Efes Pilsen gibileriyle mücadele etmeye çalışacağız. Bin adet sabit seyirci bulamayan ve taraftar kaynaklı basketbol geliri olmayan bir branşta dönüşü olmayan harcamalarla kalıcı başarılar elde etmek imkansız. Bu nedenle hem taraftarımız takımlarına sahip çıkmalı, yönetimimiz de basketboldaki teknik politikasını kararlılıkla sürdürüp basketbolu takip edecek sabit bir taraftar kitlesi oluşturmaya kafa yormalıdır.
Etiketler:
Basketbol,
Efes Pilsen,
Fenerbahçe Ülker,
İstikrar,
Taraftar,
Transfer
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder